Heyo. Uzun hatta uzuuuuunnn bir süre sonra bölüm yazmak inanılmaz zormuş. Ama yarım bir şekilde beklemek yerine bu hikayenin de bir finali hakettiğini düşünüyorum. O yüzden adım adım finale gidiyoruz. İyi okumalar.
Ayrıca bir önceki bölüme gelen yorumlara istinaden bu bölümü hikayeyi son okuduğundan bu yana hayatı kötü yöne gitmiş çiçeklerime ithaf ediyorum.
Saçlarımı kuruturken Cameron valizleri çıkarıyordu. "Cameron önce buradaki işleri halletseydik." dememe rağmen beni umursamadan işlenmeye devam etti. "Her şeyi hallederler. Hemen yarın gideceğiz. Çok güzel olacak." Başımı iki yana sallayarak güldüm. Çocuk gibi heyecanlanmasına bayılıyordum. Kurutma makinesini kapatmam ile Brooke'un ağlama sesini duymam bir olmuştu. Şirketten geldiğimizden beri uyuyordu. Acıkmış olmalıydı. Ayağa kalkıp odasına giderken hiçbir şey düşünmemeye ve sadece anın tadını çıkarmaya karar verdim. Odasına girip minik beşiğinde ayağa kalkmış olan Brooke'u kucağıma aldım. Bana sımsıkı sarılırken ağlaması durmuştu bile. Sessizce şarkı mırıldanarak odamıza geri döndüm. Cameron'un bakışları bize yönelirken huzurla gülümsedi ve yanımıza gelerek dudaklarıma güzel bir öpücük kondurdu. Gülümseyerek "Brooke'a ve bize yiyecek bir şeyler hazırlayayım." dedim. Başıyla onayladıktan sonra beni ve Brooke'u tekrar öpüp valizleri doldurmaya devam etti.
Onu odada bırakıp aşağı inerken çalan telefonum ile mideme kramplar girse de Brooke'u daha sıkı tutup telefonu açtım. "Tanrım düşünebiliyor musun yarın tatile çıkıyoruz." Julia'nın sesi ile derin bir nefes aldım. "İnanılmaz değil mi?" diye yanıtladım. Telefonu hoparlöre alıp Brooke'u mama sandalyesine oturturken kapı çaldı. Kaşlarımı çatarak kapıya gidip açınca karşımda Julia, Mich, Joseph ve Taylor'u gördüm. Julia telefonunu havada sallarken "Kapıyı çalmayı bekleyemedim." dedi neşeyle. Gülerek kapıyı biraz daha açtım ve "Kimler acıktı?" diye sordum. Joseph elindeki kocaman tabağı, Mich'de bir şişe şarap ve meyve suyunu kaldırarak bağırınca hep birlikte içeri girdiler. Mich'den şişeleri alırken aşağı gelen Cameron "Görüşmeyeli ne kadar uzun zaman oldu. Ah tanrım tam 2 saat." diye iğneleme yapınca herkes gülmeye başlamıştı. Julia ise dolmuş gözleri ile "Sırf içimde fazladan bir kişi var diye artık bizi istemiyorsan söyleyebilirsin West." dedi. Gerçekten her an ağlayabilir gibi görünüyordu. Cameron'un ne yapacağını beklerken yanımıza gelerek eğildi ve Julia'nın karnına doğru "Cameron amcan seni en az Brooke kadar seviyor ufaklık. Annene lütfen şaka yaptığımı söyle." diyip inanılmaz kibar bir şekilde Julia'nın kocaman olan karnını öptü. Cameron doğrularak yanıma gelirken Julia'nın yerinde sıçrayarak karnını tutması ile bakışlar ona yönelmişti fakat ben sadece Cameron'un ne kadar muazzam olduğunu düşünüyordum.
"Tekme attı!" Julia'nın dediği şeyle Cameron kahkaha atarken "Bak gördün mü? Bana katılıyor." diyince kıkırdayarak mutfağa girdim.
Yaklaşık bir saat sonra ben ve Joseph yemek yaparken Julia Brooke'a yemek yediriyordu. Neredeyse yarım saat boyunca kendini yormaması ve oturması için ikna etmeye çalıştıktan sonra Brooke'u doyurması konusunda anlaşmıştık. Taylor mutfağa gelip salata tabağını alırken Joseph ile birbirlerine gülümseyince Julia ile bakışarak kıkırdadık. Taylor'un mutfaktan çıkması ile Joseph'e yaklaşarak "Ee ilişkiniz nasıl gidiyor?" diye sordum. Yanakları kızarırken "İlişki mi?" diye çarpıttı. Onu bu kadar saf ve masum bir şekilde görmeyeli yıllar olmuştu. Şefkatle yüzüne bakarken tam olarak ona doğru döndüm. "Joseph hadi ama. Aranızda bir şeyler olduğu belli ve inan bana bundan o kadar mutluyum ki. Birbirinize çok iyi geliyorsunuz." Gülümserken başını yana eğdi. "Bizi tekrar bir araya getirdiğin için teşekkür ederim Skyler." Dolmuş gözlerim ile kollarımı açınca Joseph ile sımsıkı sarıldık. O sırada gelen burun çekme sesi ve "Beni ağlatacaksınız şimdi." diyen Julia'yla birlikte birbirimizden ayrılarak yemeği yapmaya devam ettik. Son kalan bir kaç şeyi de hallettikten sonra hazırdı. Julia'da Brooke'un yemeğini bitirmesini sağlayınca sofraya geçtik.
Yarın her şeyden biraz uzaklaşıp tatilimize başlayacağımız için mi bilmiyorum fakat gecenin ilerleyen saatlerine kadar o kadar çok konuşup güldük ki yanaklarım acıyordu. Herkes evine dağıldıktan sonra Cameron'un kucağında uyuyan Brooke'u izledim. Tam bir melek gibiydi. Güzelliği karşısında kalp atışlarım hızlanırken uzanarak minik eline bir öpücük kondurdum. Cameron neredeyse nefes bile almadan tıpkı benim gibi Brooke'u izliyordu. "Ona sahip olduğumuz için çok şanslıyız." diye fısıldadı. Başımla onaylarken elimi Cameron'un yanağına koyunca bakışları bana yöneldi. "Size sahip olduğum için çok şanslıyım." Cameron derin bir nefes alarak "Yorucu bir gündü. Hadi uyuyalım." dedi ve ayağa kalktı. Birlikte yukarı çıkıp Brooke'u yatırdıktan sonra odamıza geçtik. Banyoda biraz oyalandıktan sonra yatakta telefonuyla ilgilenen Cameron'un yanına gittim. Yatağa yerleştikten sonra düşünmeye başladım.
Ah, lanet olası Cameron.
Şu an bu kadar mutlu bir ailemiz olması mucizeydi. Asla pes etmemiş ve onlarca fedakarlık yapmıştım. Aşk güzel bir duyguydu fakat bazen sizi sersemletiyordu. Doğru düşünmenizi etkiliyebiliyor hatta verdiğiniz en yanlış kararı bile doğru algılamanıza sebep oluyordu. Cameron yıllar boyunca çok canımı yakmıştı. Ama emin olduğum tek bir şey varsa o da kalbimi Cameron'dan başka kimsenin iyileştiremeyeceğiydi.
"Ne düşünüyorsun?" Cameron'un vücuduma dolanan kolları ve saçlarıma dokunan dudakları ile gülümsedim. "Bizi." dedim sessizce. Huzurla mırıldandı. "Seni ve senin beni adam edişini çok seviyorum." Gülümseyerek kafamı kaldırdım ve onu öptüm. Dudakları dudaklarımın üstündeyken gülümsedi. "Bizi bu kadar güzel yaptığın için teşekkür ederim. Evrendeki her şeyi hakediyorsun." Geri çekilerek gözlerine alayla baktım. "Yıldızları?" O ise epey ciddi görünüyordu. "Yıldızları da. Özellikle Venüs'ü."
Yatakta uyuşuk bir şekilde uyanırken gerindim. O kadar derin uyumuştum ki nasıl uyuyakaldığımı bile hatırlamıyordum. Kapının açılması ile gözlerim o tarafa yönelince bir elinde tepsi bir kolunda Brooke ile odaya giren Cameron'u gördüm.
Ve Brooke, gerçekten kolundaydı.
Tek kolu ile Brooke'u nasıl taşıdığını düşünürken uyanık olduğumu görünce "Günaydın, Venüs." dedi neşeyle. Gülümsedim. "Günaydın bebeğim." Tepsiyi yanımdaki komodine koyduktan sonra Brooke'u daha güvenli bir şekilde tutarak alnıma tatlı bir öpücük kondurdu ve ardından yanıma oturdu. Brooke emekleyerek bana doğru gelirken onu kollarımın arasına alıp öptüm. "Saat kaç? Erken çıkmamız gerekmez mi?" Cameron soruma karşılık omuz silkti. "Bu gün telefon yok. İnternet yok. Sosyal medya yok. Bana hiçbir yerden ulaşamazlar. O yüzden bir şeyleri koşturarak yaşamak istemiyorum." Onu başımla onaylarken yüzüğümle oynayan Brooke'u tekrar öptüm. "Küçük prensesim bu gün tatile çıkıyor." dedim uzatarak. O sırada anne diyerek alkış yapan Brooke'u tekrar öpecektim ki Cameron onu kucağına alarak "Bu kadar öpücüğü haketmek için ne yapıyorsun bebeğim?" diyerek ciddi bir şekilde yüzüne baktı. Kahkaha atarak yataktan kalktım. "Sky, kahvaltı etmeyecek misin?" diye soran Cameron'a yüzümü buruşturdum. "Canım istemiyor." Kaşlarını çatarak beni inceledi. "Son zamanlarda benden habersiz ölüm diyetine falan mı girdin? Çünkü çok az yemek yiyorsun." Göz devirerek banyoya girerken "Canım istemiyor." diye uzattım. Günlük işlerimi hallettikten sonra banyodan çıktığımda Brooke ve Cameron hala yataktaydı. "Hadi gidelim." dedim enerjiyle. Cameron bana göz ucuyla bakarak Brooke ile oynamaya devam etti. "Biraz daha oyalanmakta bir sakınca görmüyorum." Suratımı buruşturarak yataktan yanına gidip yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve öpücükler kondururken "Bu vakti gidince harcasak daha güzel olmaz mı? Hadi gidelim. Hemen hemen." diye mırıldandım. Öpücüklerimin arasından yaptığım çocukça harekete güldü ve kalktı. "Pekala, Bayan West'ler. Yarım saat içinde çıkıyoruz." Ben alkış yapmaya başlayınca Brooke da bana katılmıştı. Gülerek onu kucağıma aldım ve "Babası benim balkabağımın karnını doyurdu mu?" diye sordum. Brooke alkış yapmaya devam ederken keyfi fazlasıyla yerindeydi. "Tabiki doyurdum. Sadece giyin." Cameron'un aniden ciddileşmesi beni yine güldürürken Brooke'u öpe öpe yatağa bıraktım ve etrafına yastıkları koyarak hazırlandım.
Sabırsızlandığım için mi bilinmez ama yolculuk nasıl geçti hiç anlamamıştım. Cameron arabayı durdurunca indim ve yeşille mavinin muhteşem bir şekilde karıştığı, huzur dolu pansiyona bakarken iç çektim. Cameron kucağında Brooke ile yanıma gelip kolunu omzuma atarken saçlarıma bir öpücük kondurdu.
"Tatil başlasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen, Ben ve Çok Daha Fazlası
Fiksi RemajaNefesinizin kesildiği o an... Kalbinizin sıkıştığı... Avuç içlerinizin terlediği o an... Aşk?... Eski Adı: Friend? Uhm...Boyfriend.