Günün çoğu vaktini Afife Sultan ile geçirmiştim. Haleti ruhiyesi sıkıntı içindeydi. Elimde olsa hanedanın kanı da akıtılır deyip Sultan Orhan'ın kellesini alırdım. Bu iyi yürekli hatunu bu kadar bedbaht vaziyete sokması sinirime dokunuyordu. Hele şehzadem, meselelerin hangi birine koşturacağını bilemiyordu, başından bela ise eksik olmuyordu.
Daireme dönmeden evvel hamamda bir güzel paklandım, buna ihtiyacım vardı. Gerçekten zor vakitler geçiriyorduk ve benim zorluklarla mücadele şeklim onların inatla üzerine gitmekti. İyi olmak için evvela iyi gözükmem gerekirdi. Ben de bundan sebep en güzel esvaplarımdan birini giyip daireme döndüm. Saçlarımı dalgalandırıp omuzlarımın üzerine saldım.
Odanın duvarları gerginlikten üstüme üstüme geliyordu lakin bu bana mâni olamayacaktı. Kollarımı birbirine sardım ve seki üzerine bağdaş kurup oturdum, şehzadeden haber beklemeye başladım lakin bir vakitten sonrası hatırımda yok, uyuya kalmışım.
Sabah vakti çoğu vakit olduğu gibi kuş sesleri eşliğinde gözlerimi açtım, sedirde doğruldum. Zarife ile omuz omuza verip uyumuşuz. Boynum hafif ağrımış vaziyette Zarife'yi dürttüm. "Zarife, burada uyuya kalmışız kalk hadi." Bir iki kere daha dürtünce yerinde doğruldu. "Sabah mı oldu?" Başımı müspet manada salladım. Güya Bayezid'in alelacele konuşması gereken bir husus vardı. Şayeste Sultan, kendisi gidince şehzadenin odasına çok mesut olmuştur eminim. O kadar da hazırlık boşa gitti.
Bana doğru uzatılan ibrik ile elimi yüzümü bir güzel yıkadım, hemen peşinden esvaplarımı değiştirdim. İştahım yoktu, kahvaltı yapmak istemiyordum. Ben yemek yemek istemiyordum. Bunu kim duysa şaşardı.
"Sultanım isterseniz kahvaltıyı..." Elimle onu durdurdum. "Lüzumu yok Zarife. Sen gidip ye, benim hiç iştahım yok, acıkınca cariyelere haber ederim." dedim. Gerçekten şaşırmıştı.
"Siz."
"Ben."
"Siz."
"Ne olmuş bana?"
"Ne olmuş size?" Lafügüzaf ediyorduk. "Ben de onu diyorum ne olmuş bana. Hay Allah’ım."
"Yemek yemeyeceğinizi duyunca şaşırdım sadece. Neyse o vakit müsaadeniz olursa ben gidip kahvaltımı yapayım." Başımla onu tasdik edip gitmesine müsaade ettim. Sanki nedimem değil de kalfamdı. Be hatun sen benim hizmetçim değil yoldaşımsın.
Dairemde bir başıma kalmıştım. Bayezid ne diyecekti bana, bunu çok merak ediyordum. Belki Şayeste Sultan dairesine dönmüştü, belki de odasına hiç gitmemişti bile. Şimdi gitsem ne olurdu ki? Kapıdaki hatunlara sual ederdim, eğer gitmediyse geri dönerdim. Yoksa bu merak beni öldürecekti.
Kapımdaki hatunlara, şehzadenin yanında gideceğimi söyledim ve yola koyuldum. Yine talihsiz bir gündeydim zannımca zira karşıma çıkan şehzade değil Şayeste Sultan'dı. Bu harem yollarında benim için hususi bir yol da yapılmalı ki bu kadın ile karşılaşmayayım.
"Dün gece çağrılmadınız zannımca pek yazık." Sakin ol Mehpare sakin ol. Erguvan'da Ladin surlarından bu kadının ayağından sarkıttığını hayal et ve huzur bul. "Ne mutlu size. En son on sekiz sene evvel gebe kalmış bir hatun için her gece mühimdir tabi. Neyse müsaadenizi isteyim ben. Mühim bir hususta şehzademiz ile görüşmem icap eder." Başımla küçük bir selam verip yanından ayrıldım.
Bu hatun beni delirtmek için vardı zannımca. Her hareketi gözüme batıyordu. Aslanlara yem olasıca.
En sonunda yine o büyük kapının önüne gelmiştim, beni neden çağırmamıştı bilmiyordum lakin bunu öğrenecektim, çünkü benden ne isteyecekti çok merak ediyordum. Hatunlara içeri haber vermelerini istedim. "Sultanım, şehzademiz hamamdalar." Bir bu eksikti. Bir şehzade hamamına girmemiştim o da olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER (Tamamlandı)
Historical FictionSaltanat mı galip gelecek sevda mı? Taht için tutuşan prensese kim derman olabilirdi ki? Bir başka ülkenin şehzadesi elinden tutsa hangisi galip gelirdi? Entrikanın hatta savaşın içinde kalmış insanlar ne yapabilirdi hayatta kalmaktan başka? Tahta m...