Ülkemizi sarsan ve hepimizi kedere boğan Kahramanmaraş depreminde ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da şifalar diliyorum. Unutmayalım ki deprem değil bina ve ihmal öldürür. Söyleyecek çok sözüm olsa da kelimelerimin yetersiz kalacağı için öyle acıları bir daha yaşamamak dileğiyle diyorum. Başımız sağ olsun. Hep beraber güzel ve güçlü günlere...
°•°•°
Kâbus gecenin üzerinden bir hafta geçmişti sadece. Alınan soluk ciğerlere gitmiyordu öyle acı veriyordu hayat. Evlat acısı... Bir daha evladının olamayacağını bilmek... Bir hafta doğru düzgün kimseyle konuşmamıştı Mehpare, yıkılmıştı. Öyle bir yıkılmıştı ki daha önce ne anasını ne de babasını kaybettiğinde böyle olmuştu. Her vakit ayağa kalkmayı bilmişti lakin şimdi kolunu kaldırmaya dahi derman bulamıyordu. Bayezid geldikçe ona sarılıyor, ağlayıp susuyordu. Kendine gelememişti daha, ayağa kalkması gerektiğini de idrak edememişti.
"Sultanım bir şeyler yiyin." sözünü dahi işitmemişti. Mehveş daha arkadaşça yaklaşıyordu, Zarife denese de başaramamıştı şimdi de Mehveş denemişti. "Sultanım." diyerek koluna dokundu bu defa. Mehpare can havliyle ona döndü sanki başka bir şey olmuş gibiydi. Korkmuştu birden bire. Kolay değildi hiçbir şey, rüyasında bile kaybettiği ve hiç doğmamış evladını görüyordu ve aklına durmaksızın gelen hakikatler vardı. Kana bulanmış bir yatak ve kulakta çınlayan sözler vardı. Zinhar anne olamayacaktı ve evladı öldürülmüştü, koruyamamıştı onu.
Kan çanağına dönmüş gözlerinden tekrar gözyaşları akmaya başladı. Ne sorduğunu anlamak için başıyla küçük bir hamle yaptı. "Hünkarımız eğer yemeğinizi yemezseniz devlet işlerini bırakıp sizinle bizzat alakadar olacağını söyledi." diyerek cariyenin elindeki siniyi gösterdi. Gözyaşlarını elinin tersiyle silip getirin işareti yaptı ve mısır ekmeğinden bir parça koparıp ağzına attı. Ne tuhaftı, Saruhan Sarayı'na ilk geldiğinde de yemişti mısır ekmeğini pek lezzetli gelmişti lakin şimdi yediği ekmeğin hiç tadı tuzu yoktu.
Açlığını giderecek kadar ekmek yedi lakin hiçbir yemeğe dokunmadı. Üzerine de su içip oturduğu yerden dışarıya, gökyüzüne bakmaya devam etti. Gözlerinde hâlâ yaş vardı.
"Çıkın hatunlar, Zarife Hatun sen de müsaade edesin." dedi Mehveş. Yalnız kaldıkları vakit gözünü kararttı ve Mehpare'ye tekrar döndü. "Sultanım ne zamana kadar böyle devam edeceksiniz? Bilirim çok zor şeyler yaşadınız lakin toparlanmak zorunda olduğunuzu bilmez misiniz?"
Bu bir haftada herkes etrafında pervane olmuştu lakin o kendini iyice köşeye çekmişti, susmuştu. Etrafında insanlar olsa dahi yalnızlaştırmıştı kendisini. Valide Sultan gelmişti bir defasında. Evladını kaybetmiş bir anaydı o da, Mehpare'yi en iyi o anlardı. 'Doğurduğum evladım öldükten hemen sonra dimdik durup doğurmadığım oğlumu tahta çıkardım ben, hiç yıkıldığımı gördün mü kızım? Hiç kimseye göstermedim sadece geceleri bir başımayken yüzleştim hakikatlerle.' Ama Mehpare o kadar güçlü olamamıştı, hiç beklemediği anda beklemediği bir darbe yemişti ve darmaduman olmuştu.
Mehveş'e döndü lakin sesini çıkarmadı. Boş ve kıpkırmızı gözlerle ona baktı. "Kendinize gelin artık!" dedi mevkiisini bir kenara bıraktı. Yaptığı esasen yanlıştı ancak ceza dahi alsa karar verdi bugün kendine gelecekti bu kadın. Mehpare kıpırdamadı yeniden, manasız bakıyordu.
"Evladınızın intikamını almayacak mısınız? İşler tazeyken neden tahkikata dahil olmazsınız? İşittim ben, Saruhan'da kendinizi nasıl akladığınızı, nasıl iz sürdüğünüzü işittim. Evladınızın peşine düşmeyecek misiniz? Sizi tütsülerle hasta edip av köşküne yolladılar bu daireye girenleri bizzat sorguya çekmeyecek misiniz?" dedi. Mehpare yine ifadesizdi ve kan ağlayan gözlerle ona bakıyordu. Bakıyordu lakin gördüğü yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER (Tamamlandı)
Ficção HistóricaSaltanat mı galip gelecek sevda mı? Taht için tutuşan prensese kim derman olabilirdi ki? Bir başka ülkenin şehzadesi elinden tutsa hangisi galip gelirdi? Entrikanın hatta savaşın içinde kalmış insanlar ne yapabilirdi hayatta kalmaktan başka? Tahta m...