"Sabahınız hayır olsun sultanım." Sözleriyle Şirin, yatağından doğruldu ve etrafına bakındı. "Çok mu uyudum ben kalfa?" Kalfa başını iki yana salladı, gün aydınlanalı bir saat kadar olmuştu. Esasen çok geçe kalmamıştı. "Murat nerede?" Uyanır uyanmaz aklına ilk gelen şey Murat olmuştu, zira kendisine emanet edilmişti yeğeni.
"Kahvaltısını yapıp has bahçeye çıktılar."
"Yalnız değil mi? Yanına ağaları, hatunları vereydiniz." Her an için ayrıca endişeleniyordu genç kız. Bir yanda yeğeni tehlike içindeydi, diğer yandan ağabeyi hapsedilmişti. Öbür ağabeyi ise savaş arifesindeydi. Bunların ekmeğini yiyen yegane kişi ise Orhan'dı.
"Pekala, kahvaltım hazır edilsin. Peşinden de Murat'ın yanına çıkarız." Aynı dairede kalıyorlardı, dairesindeki bir odayı yeğenine vermişti. Ağabeyine ısrar edince Orhan Han bu hususu kabul etmek zorunda kalmıştı. Zira ne kadar az tepki çekerse o kadar iyiydi. Bunların hepsi de yapacağı tek bir husus için temel oluşturuyordu. Hiç tepki görmeden gidecek, en sonunda da yapacağını yapacaktı.
Şirin Sultan kahvaltısını yaparken, Murat bahçede Mehpare Sultan'ın kendisine verdiği hediye ile talim yapıyordu. Sarayın bu kadar büyük olması onu şaşırtmıştı, Saruhan Sarayı'ndan kat ve kat büyüktü. Bir sürü bahçesi vardı. Binlerce insan yaşıyordu. Saraya her gün başka başka insanlar geliyordu. Daha evvel saraya gelmişti lakin o kadar küçüktü ki hatırında hiçbir şey kalmamıştı bu hususta.
Murat'ın saray içinde olmak kaydıyla haremin dışına çıkma izni vardı. Enderun, Birun yahut sarayda mevcut olan her yere gitme izni vardı lakin haremden çıkacaksa padişahın emrinde olan ağalar da ona eşlik edeceklerdi. Bu sebepten ötürü Murat pek fazla harem dışına çıkmıyordu. Esasen buna Şirin Sultan mâni oluyordu zira küçük şehzade harem dışında bulunursa gözleri önünde olmayacaktı ve canı tehlikede olabilirdi.
Harem dışında Salih Giray ona sahip çıkabilirdi lakin her vakit sarayın içinde o da dolaşmıyordu. Esasen göze batmak istemiyordu. Söğütlü Köşk'te padişahın emriyle ikamet ediyordu. Sarayın dışında bir Alkan hanzadesinin mevcudiyeti sultanın aleyhineydi. Bir ihtimal Alkan'a yahut Bayezid'e haber uçurmasını engellemeye çalışıyordu. Esasen o da biliyordu her ne kadar onu gözetse de bir şekilde haberi uçuracaktı. Lakin bu ne kadar geç olursa o kadar iyiydi. Zira bir casusun yolladığı havadis ile hanzadenin yolladığı havadis bir değildi.
Salih Giray, açık kahverengi bir esvap giyip Söğütlü Köşk'ten ayrıldı. Hizmetinde olan bir cariyeye Şehzade Murat ile görüşmek istediğini Şirin Sultan'a bildirmesini istedi. Bahaneyle sevdiceğini de görecekti. Ne vakit vuslata ereceklerdi? Meftun gözlerinden, birbirlerine mühürlü yüreklerinden başka neleri vardı ki?
Bu saray Salih Giray'a mezar olabilirdi. Lakin sevdiğinin yanında ölmek ona verilen bir mükafattı. Sevda böyle bir şeydi işte. Bir çift deniz göze cihanı değişmezdi.
"Hanzadem, şehzademiz sizi Enderun arka bahçesinde bekliyorlar." Eliyle çekilebilirsin işareti yaparak üstünü başını son defa düzeltti. Şirin de gelecekti, biliyordu.
Şirin Sultan ise bahçede en güzel esvaplarını giymiş ve örtünmüş vaziyette Murat ile alakadar oluyordu. Bir yandan da günlerdir görmediği hanzadesini bekliyordu. Heyecanlıydı. Bu defa gizli saklı görüşmelerine de lüzum yoktu. Zira herkes Salih Giray'ın buradaki vazifesinin Murat'a sahip çıkmak olduğunu biliyordu.
Şirin, yeğeninin saçlarına bir buse kondurdu ve etrafa baktı, ona yaklaşmakta olan Salih Giray'ı gördü. "Hanzadem."
"Sultanım, şehzadem. Afiyettesinizdir inşallah." Şirin, kocaman bir gülümseme ile anlatmıştı ona onu görünce ne kadar mesut olduğunu. Zira şu sarayda onu mesut eden yegane kişi Salih Giray'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER (Tamamlandı)
Ficção HistóricaSaltanat mı galip gelecek sevda mı? Taht için tutuşan prensese kim derman olabilirdi ki? Bir başka ülkenin şehzadesi elinden tutsa hangisi galip gelirdi? Entrikanın hatta savaşın içinde kalmış insanlar ne yapabilirdi hayatta kalmaktan başka? Tahta m...