10. Bölüm- Sarılma & Tertip

487 32 26
                                    

Geçen iki günün ardından hutbelerde Şehzade Orhan'ın adı okutulur olmuştu. Kasımiyyeler toplanıp Orhan Han adına yenileri basılmaya başlanmıştı. Ahali, Orhan'ın zorbalığına korkusundan bir şey diyememiş korkulduğu gibi bir ayaklanma olmamıştı. Dersaadetteki serbaz ortalarının hepsi, yeni padişaha biat etmişlerdi. Bayezid'e bağlı bir avuç orta ise biat etmiş gibi görünmüşü lakin bir güvercin ile esasen bağlı oldukları yegane kişinin Kasım Han ve Bayezid olduğunu bildirmişlerdi.

Esasen şimdi harekete geçseler çok kan akacaktı. Bayezid'in tertibi de bu yöndeydi. İsyan ettiği düşünülmesin diye Bayezid, merkeze bir biat mektubu yolladı. Huzuruna gelip elini öpememesinin nedenini onun izni olmadan sancağından ayrılamamasına bağladı. O emrettiği vakit gelip bizzat biat edeceğini de eklemişti mektubuna.

Saruhan Sarayı'na mensup olmayan bir ulak belirdi bahçede. Yine bir ulak gelmişti belli ki yine felaket tellallığı yapılacaktı. Ulak, acele adımlara huzura çıkmak için izin istedi, Bayezid de adamı huzuruna çıkardı. "Hünkârımız Orhan Han'ın buyruğudur şehzadem." deyip elindeki ferman kutusunu Bayezid'e uzattı. Orhan'ın, başına ne dert açacağını merak ediyordu. Belki de el etek öpüp biat etmesi için onu saraya çağırıyordu, daha evvel bunu izin verirse yapacağını bildirmişti Bayezid lakin yapabilir miydi, bilmiyordu.

Eliyle çekilebilirsin işareti yaptıktan sonra kabın içindeki sarılmış kağıdı açıp okumaya başladı. Vesikada ağır bir dilden anlaşılan tek şey ondan küçük oğlunu yanına rehin göndermesiydi. Daha dün bir bugün iki, sultanlık alametlerinden sonra ilk yaptığı şey bu mu olmuştu gerçekten? Belki de Cihangir'e karşılık bunu yapmıştı, lakin Cihangir'in Saruhan'da olduğunu bildiği de meçhuldü. Cihangir buraya varacağını söylemişti Osman'a lakin vardı mı varmadı mı, Osman bunu söyledi mi söylemedi mi bunlar meçhuldü. Yıllardır süregelen bir âdeti mi yerine getirmekti amacı? Halbuki ne ağabeyi Kasım Han ne de babası Murat Han bu âdeti icra etmişti.

Bu kağıdı da buruşturup bir kenara attı. Attığı kağıdın padişah fermanı olması da umurunda değildi. Bu vaziyet onda âdet olmuştu. Etrafa baktı. Kırılacak bir cam yoktu. Zaten müsrifliğe de lüzum yoktu. Vaziyeti Afife'ye izah etme gücünü bulmak için kendini buna hazır hale getirmeliydi lakin hazır değildi. Kenarda duran kılıcını aldı ve bahçeye çıktı.

"Kapıcı gel hele." Kapıcı hızlı adımlarla yanına geldi ve selam verdi. "Emredin şehzadem." Bayezid kılıcını kınından çekti ve ona doğru kaldırdı, hâliyle karşısındaki adam ürkmüştü. "Çek kılıcını. Gavurla vuruşur gibi vuruş benimle." dedi. Galiba içindeki öfkeyi atmasının yegane yolu buydu. Kapıcı başını emredersiniz manasına gelecek şekilde önüne eğdi. Kılıcını çekti ve Şehzade'ye doğrulttu.

Kılıcı kılıcına çarptırdı ardından geri çekilip şehzadenin üzerine yürüdü. Bayezid onu tek hamlede yere serdi. "Sen git. Yanındaki gelsin bakalım." dedi ve öteki kapıcıyı çağırdı.

Kapıcı kılıcını iki eliyle kavrayıp Bayezid'in üstüne geldi. Bu hamlesi bir kılıç darbesiyle savruldu. Kapıcı bu defa etrafında dönüp vurmaya çalıştı lakin şehzade hamlenin yönünü derhal idrak etmiş ve onu da savurmuştu. Bayezid, iki kılıç darbesi ile adamı yere serdi. Tabii ona zinhar zarar vermemişti. Sadece kılıçları vuruşmuştu lakin kapıcıların bu başarısızlığı Bayezid'i tatmin etmemişti. Zira bu kapıcılar onun dişine göre değildi. Sansar'ı vazifeye yollamasaydı onunla dövüş ederdi lakin bu da mümkün değildi. Koskoca sarayda adam akıllı dövüşebilen kimse yoktu.

Bir an düşündü Salih Giray'ı mı çağırsam diye lakin ona da verdiği vazifeler olduğu için bunun üzerinde çok durmadı. Kapıcılardan uzaklaştı ve saray bahçesinin öteki yanına gitti. Yerdeki çimlerin üzerine oturdu ve kılıcıyla toprağı eşelemeye başladı.

MAHBER (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin