Şehzade beni neden odasına çağırmıştı, acaba yine ne yapmıştım bilmeden? Eteklerimi toplayıp hızlı adımlarla kapısının önüne kadar gittim. "Zarife sen beni burada bekle. Ya da bekleme vazgeçtim. En iyisi daireme git orada bekle. Hatunlarla nöbetleşe uyuyun. Dairemi zinhar boş bırakmayın." Bu sarayda ne olacağı belli olmazdı, ondan sebep dairemin boş kalmasını istemiyordum.
Zarife'yi yolladım lakin içeri girmeye cesaret edemedim. Zira içimde bir huzursuzluk vardı. Hayır olsun. Sırtımı kapıya doğru döndüm ve bir anlığına daireme dönmeye karar verdim. Sonra tekrar önüme döndüm. Böyle olmayacaktı. Bana kalsa sabaha dek şu kapı önünde dikilecektim. Neydi beni bu kadar tedirgin eden?
"Haber verin." dedim ellerimi birleştirip. Kapının ardına kadar açılmasının ardından huzura çıktım ve selam verdim. Şehzade rahlesinde işleriyle meşguldü. Çok geçmeden başını kaldırıp bana baktı. "Sen." dedi ve ayağı kalktı. "Sofrada." deyip bana doğru yürümeye başladı. Lakin geri geri gitmeye niyetim yoktu. Bu benim acziyetimi gösterirdi.
"Neden gerdanlık mevzusunu açtın?" Sözlerini söylerken aramızda sadece iki adım kalmıştı. "Bu kadar yakın durmasanız mı? Lafa gireceğim lakin giremem." Ciddi vaziyetine kısa bir tebessüm kondurdu. "Giremez misin?"
Şehzademiz de her şeyi yanlış idrak etmekte pek mahirdi maşallah. "Aramızda iki adım var. Yakından bakarken ya sağ ya sol gözünüze bakmam lazım. Ayrıca ifadenize de bakmam lazım. Hangisine bakayım diye düşünene, çabalayana kadar söze girmeme fırsat gelmez. Biraz mesafeli olun ki yüzünüzü görebileyim."
Az önceki sualden buraya nasıl gelmiştik ben de bilmiyordum. Bir adım geri çekildi gülerek ve eliyle konuşmam için işaret yaptı. Neden sürekli soru soran oydu? Biraz da beni dinlese ne de güzel olurdu.
"Ne söylememi beklersiniz?"
"Hatun, üç günde bana üç yılda yaşayacağım kadar şey yaşattın. Hâlâ dur durak bilmezsin. Derim ki neden gerdanlık hediye ettiğimi söyleyip kendini hedef gösterdin?"
"Bu gerdanlığı bana siz gönderdiniz."
"Hatun bak, her şeyin bir yolu yordamı vardır. Onu sana yolladım zira bu taş bile senin itibarını kuvvetlendirmeye yeterdi. Haremde bunu çekemeyenler olabilir lakin şehzade kıymet verdiyse biz de saygı duymalıyız deyip susarlardı. Sen orada gösteriş yaparak gözleri hepten üstüne çektin. Sana saygı duyacakları yere şimdi kıskançlık duyacaklar."
Ne tuhaf bir mevzu bu. Neden böyle bir işe kalkmış ki? Şehzadeye bir mana veremedim zira vaziyeti bana açıklaması gerekirdi. "Peki neden bana saygı duyulmasını istediniz?" Şehzade bana çevirdiği oklarının birden kendine döndüğünü görünce kısa bir müddet şaşırdı.
"Zannımca ben sana sual ederdim."
Başımı iki yana salladım. "Cevap vermemi isterseniz evvela siz cevap verin." diye meydan okudum. Koskoca veliaht şehzadeye kafa tutan bir divane ben vardım zannımca. Şu dik başlılığımın bir gün başıma iş açmamasını ümit ediyordum. Ağabeyi bizi nikahlamamış olsaydı yahut Erguvan prensesi olmasaydım başın omzuna ağır gelir deyip kellemi alırdı. Tam da öyle bir vaziyetteydik.Yanımdan ayrılıp kapının sağ yanında olan sedire oturdu. Müsaade istemeden ben de biraz ötesine oturdum. "Bu gözü pekliğin nereden gelir?" Suale sualle cevap verdi yine. Bu atışma zannımca sabaha kadar sürerdi. Zarife'ye bekleme demekle akıllılık etmişim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER (Tamamlandı)
Narrativa StoricaSaltanat mı galip gelecek sevda mı? Taht için tutuşan prensese kim derman olabilirdi ki? Bir başka ülkenin şehzadesi elinden tutsa hangisi galip gelirdi? Entrikanın hatta savaşın içinde kalmış insanlar ne yapabilirdi hayatta kalmaktan başka? Tahta m...