30. Bölüm- Son Kale Vuslatı/ Final

316 17 73
                                    

Bayezid'in ordusunun Cihangir ile ayrılmasından uzun vakit geçmişti. Yollar uzun ve yeşildi, önden yolladıkları birlik geçişi düzenliyorlardı bundan sebep yol pek zorlamıyordu onları lakin kendi toprakları dışında ne gibi bir tehditle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Tam elli gün hazırlık yapmış bir ordu oldukça tehlikeliydi.

Savcı ile de yollarını ayırmıştı. Evvela babasının yanına gidip selamını bir veliaht şehzade olarak verdi sonra da doğrulup bir oğul gibi babasını kucakladı. "Sizinle omuz omuza cenk edecek olmam benim için nasıl bir şeref bilemezsiniz babacığım." dedi gülümseyerek, daha evvel sefere çıkmamıştı, tecrübesizdi lakin kendini pek geliştirmişti bu yüzden Bayezid hiç düşünmeden vazifelendirmişti onu. Osman'ı yendiği vakit babasının yanına gelip onunla omuz omuza savaşacaktı, zafere beraber ulaşacaklardı.

Evvela Mirzaoğullu topraklarının garp yanından yukarıya doğru gidecekler Osman ile karşı karşıya geleceklerdi, sonra da şarka doğru gidip Nastia'yı kapana kıstıracaklardı. İki ordu arasında sıkışan Nastia bu savaşı kaybedecekti. Tertip kolay gözükse de ordu ne ile karşılaşacağını bilmiyordu, casuslardan haber gelmemişti, Nastia birlikleri iç kısımlara girmeye müsaade etmiyordu.

"Öyle gururluyum ki yiğidim." dedi ve ellerini omuzlarına koydu oğlunun. "Bana hep hayırlı bir evlat oldun, ben senden razıyım Rabbim de senden razı olsun." Bu defa gülümsedi ve ellerini geri çekti kemerine yerleştirdi. Diyecekleri gülünç olmasa da meseleyi yumuşatmaya çalışıyordu. "Eğer ki bana bir şey olursa taht senindir." Sözleri dolambaçsız ve açıktı, taht veliahtı zaten oydu, Murat yahut Cihangir'den evvel geliyordu, bunu bir kez daha teyit etmiş oldu.

"Allah korusun baba o nasıl söz? Sensiz ne ederiz biz, hiçbir şey olmayacak, zaferi ganimetlerle kutlayacağız." Bayezid başıyla onu tasdik ederek bir kez daha kucakladı, bu defa daha da içtendi. İlk göz ağrısıydı, erkek yahut kız olması fark etmezdi ona evlat deyince kendinden geçiyordu. "Aman Savcı'm dikkat et kendine, Osman taht meselesinde çok ciddi, bir veliahtı karşısında görünce durmaz. Aman diyeyim bana acını yaşatma."

Savcı gülümseyip babasının elini öpüp alnına koydu. "Bayezid Han'ın oğluyum ben, Allah'ın izniyle zaferle yanınıza döneceğim." diyerek babasından uzaklaşıp kır atına atladı ve Kemankeş Dilaver Paşa ile yanından ayrıldı.

Bayezid ise karargâhını en sonunda kurması gereken yere kurdu, epey mesafe gitmişti buraya varmak için, neredeyse elli gündü. Baharda yola çıkıp yaz başında varmıştı savaş meydanına, dümdüz ovada ufuklarda düşman ordusu karargahı belli oluyordu. İleride ise Son Kale adlı bir gözetleme kulesi vardı, sınır boylarında olan küçük kalelerdendi, arkası ormanlıktı lakin ordunun o kaleyle işi yoktu.

"Hünkârım." diyerek otağı hümayuna girdi Mehpare, içerisinin boş olduğunu biliyordu bunu bilerek gelmişti. Kendi çadırı otağı hümayunun hemen arka tarafına kurulmuştu, Sladjana'nın çadırı da tam karşısındaydı. İki çadırın da etrafında padişahın muhafızlarından vardı, bu mühim bir tedbirdi zira ikisi de hanedan üyesiydi.

"Hoş geldin sultanım." diyerek gülümsedi Bayezid, içeriye davet ettiği zevcesinin yanına gidip kucakladı onu. "Zafer doğar içime, sonunda da vuslat." diyerek ayrıldı ondan. Zaferi herkes istiyordu, en az onun kadar Mehpare de istiyordu zira Erguvan'dan sonra bir amacı kalmamıştı ve hedef olarak Mirzaoğulları'nın sulhle sükûnetini, uğrunda savaşmayı seçmişti. Şimdi de zaferi çok arzu ediyordu. "İçinize doğan gerçeğimiz olsun inşallah."

Yerdeki minderlere oturup göz göze baktılar. "Alkanlardan haber işittim, Salih Giray han olmuş ordusunu da toparlamış lakin Resul Giray Han ile küçük yeğenim..." diyerek başını iki yana salladı, Resul Giray her vakit uzlaşmacı ve yardımcı biri olmuştu. Her savaşta destek verirdi, zordayken de yardım ederdi, Salih Giray ile olduğu kadar muhabbetleri olmasa dahi onu da pek severdi. Peki ya kızının düğününe gelen bebek yeğeni, ona daha çok üzülmüştü. Fahriye Sultan'ın kahrolduğuna emindi, nasıl dayanacaktı bilmiyordu. Hiç yaşamayan iki evladının acısı bile ağır gelirken yaşayan birinin acısı hele ki bir bebeğin çok fazla olmalıydı.

MAHBER (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin