Haremin girişini geçip sofa önüne kadar geldim. Köşeyi döneceğim vakit ise Afife Sultan ile karşılaştım. Başka bir şeyin olmasını isteseymişim olacakmış gerçekten. "İyi misiniz Mehpare Sultan?""Daha iyi olduğum hallerim hatırımdadır." dedim belli belirsiz bir tebessüm ile. Zira gülmeye mecalim kalmamıştı lakin vakti geldiğinde gülen ben olacaktım, bundan emindim.
Herkesin bizi duyabileceği bir mevkideydik lakin ben bunu pek umursamıyordum zira göze batabileceğim kadar batmıştım. Bundan daha kötü vaziyette olamazdım.
"Sizi bedbaht eden vaziyeti işittim lakin bu vaziyette dahliniz olduğunu düşünmem zira son lokmanızı paylaştığınız gebe bir hatuna neden bu kötülüğü etmek isteyesiniz?"
Sonunda benim sözlerime dahi ihtiyaç duymadan bana itimat eden biriyle karşılaşmıştım ve belki de o kişi benim neticeye ulaşmamı sağlayacak kişi olacaktı. Soğuk duvarların aksine sımsıcaktı onun yüreği. Dostumdu o benim ne kadar tuhaf gözükse de. Zevcimin aşkı olan bu kadın benim şu sarayda sığınabileceğim üç limandan biriydi. Diğer ikisi ise Şirin Sultan ve Zarife'ydi.
"Elimde beni suçlayan deliller var lakin malumatsızlığımdan ötürü bir neticeye varamadım. Esasen belli bir yere kadar geldim lakin bu sarayda yeni olduğumdan her şeyi bilmemekteyim. Sizden kendimi aklayabilmem için yardım istirham ederim." deyip elimdeki manasız kağıdı ona gösterdim.
"Mürekkep ve kağıdın muhteviyatı hakkında bir malumatım yoktu lakin az evvel kütüphanede mürekkebin lal mürekkebi olduğunu öğrendim." Kağıdı iyice tetkik etti. Yakından baktı ve kokladı.
"Kağıt sarayda kullandıklarımızdan başka değildir. Bunu her yerde bulabilirsiniz." deyip mürekkebi yaladı.
"Hakkınız var, lal mürekkebidir bu. Mirzaoğulları'nda iki kırmızı mürekkep vardır lakin bu mürekkep bir ay evvel bir ferman ile yasaklandı. Ortalık yerde zinhar bulunmaz. Anca gizliden yapılır, satılır." Bir mürekkep niçin yasaklanırdı ki? Peki ya bu mürekkebi saraya kim sokmuştu? Yahut bu mürekkepler nerde saklanıyordu?
"Madem bulunmaz, mürekkep nasıl saraya girdi? Yahut bu mürekkep bir ay evvelden kalmış olamaz mı?"
"Olamaz zira şehzademiz hepsini dairelere baskın verir gibi toplattı ve hazine odasına kapattı. Zannımca mürekkebi sizin getirdiğiniz düşünülsün istediler. Malum başka bir diyardan geldiniz." Cümlenin sonuna doğru sesi daha da kısık hal almıştı.
Afife Sultan'ın hakkı vardı zira rengin kırmızı olması, meseleyi daha da tuhaf kılmıştı. Siyah varken niçin tüm nazarları üstüne çeken bir renk kullanırdı ki insan? Kağıdı elinden aldım ve dikkatle seyre durdum. Bana hürriyetimi bu kağıt verecekti lakin nasıl?
"Hakkınız var sultanım. Allah razı olsun. O halde müsaadenizle ben gideyim." Sözlerime karşı başıyla selam verdi ve avluya doğru ilerledi. Benim ise yapmam icap eden tek bir husus kalmıştı.
Haremi yöneten kişi Şirin Sultan'dı. Ondan izinsiz saraydan dışarı adım atılmazdı. Bu mürekkep bir ay evvel yasaklanmıştı. Bir ay içinde saraya kim girdi kim çıktı bilmeliydim. Bu suretle şüphelileri de bilmiş olurdum.
Hızlı adımlarla valide dairesine gittim. Bugün de gitmediğim yer kalmamıştı. "Haber verin." dedim ve açılan kapıların ardından içeriye girdim.
Bu mesele bugün çözülecekti ve ben aklanacaktım. İtibarımı geri kazanacaktım. O bebeğin canına kastedenleri de bulacaktım. Adaleti mutlak suretle temin etmeliydim, babam beni böyle yetiştirmişti. Bunu da bizzat ben temin edecektim.
Duvarlar yeşil rengi nakşedilmiş çiçeklerle doluydu. Çini burada yoktu lakin nakışlar öyle hoştu ki çinileri aratmıyordu. Burada uzun vakit durup etrafı gözlemek isterdim lakin kellem kolumun altında geziyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER (Tamamlandı)
Ficção HistóricaSaltanat mı galip gelecek sevda mı? Taht için tutuşan prensese kim derman olabilirdi ki? Bir başka ülkenin şehzadesi elinden tutsa hangisi galip gelirdi? Entrikanın hatta savaşın içinde kalmış insanlar ne yapabilirdi hayatta kalmaktan başka? Tahta m...