"Bakın acele etmemize rağmen ne kadar ıslandık. Bir daha aklınıza olsun acele edeceğimiz vakit beni lafa tutmayın." Ona bu husus hakkında hiç cevap vermedim. Ardından "Ben daireme gidip kurulanayım." diyerek huzurundan ayrıldım. Bu hâlimle laf dalaşına girseydim hasta olurdum maazallah. Hızlı adımlarla ilerleyip taşlıktan hiçbir cariyenin bakışına karşılık dahi vermeden daireme ulaştım.
"Sultanım." deyip içeride bulunan Şirin Sultan'a başımla selam verdim. Bizi fark ettikten sonra vakit bulduğu an daireme gelmişti. Onu bu kadar çabuk beklemiyordum. "Benim bir mevzuyu sizinle hususi olarak konuşmam icap eder." dedi. Odadaki kızlara çıkın işareti yaptım ve onu sedire oturması için buyur ettim.
"Siz çekinmeyin bir yandan kurulanın. Hasta olmanızı istemem zira ağabeyim hatunlarına pek ehemmiyet gösterir."
Ağabeyinizin benimle inatlaşmak dışında yaptığı bir şey yok demek çok isterdim lakin çenemi tuttum. İlk önce başıma doladığım örtüyü ardından da başlığı çıkartıp bir kenara koydum. Sonra dolaptan bir havlu çıkarıp saçlarımı kurulamaya başladım.
"Sizi dinlerim sultanım."
"Mehpare Sultan size müteşekkirim. Beni müşkül bir vaziyetten kurtardınız." dedi küçük bir tebessüm ile. Ben de aynı şekilde tebessüm ettim. Onun kötülüğünü istemezdim. Bir prenses olduğum için onu anlayabiliyordum. Her şey o kadar da kolay olmuyordu.
"Sizi nasıl fark ettiğimi soracaksanız hemen söyleyeyim.” diyerek ona orada neler yaptığımı anlattım. “Yani sizin müşkül vaziyette kalmanıza gönlüm razı gelmedi. Bu sebeple de şehzadeyi oradan uzaklaştırdım."
"Siz bizi gördünüz mü?" Başımla onu tasdik ettim. "Bu vaziyet aramızda kalsa." Bu defa gülümsedim. “Aramızda sır kalacak endişe etmeyin lakin o bey kimdir, merak ederim.” Karşımdaki genç sultan heyecanlanmış, eli ayağı titriyordu. Belli ki bu münasebeti daha evvel kimseye izah etmemişti.
"Salih Giray."
"Giray mı?"
"Evet Alkan Hanı Resul Giray Han'ın kardeşidir. Hem de ağabeyimin sağ koludur." Şaşkınca ona baktım. "Bir Alkan hanzadesinin burada ne işi ola ki?"
"Tahtta gözü yoktur. Tek gayesi hayatta kalmak ve ağabeyime hizmet etmektir. Yeğenleri saltanatta birinci sıradadır. Bundan sebep tahtla alakası yoktur." dedi. Başımı iki yana salladım. "Ben anlayamadım hâlâ. Kendi arzusu ile mi burada?"
"Alkan Hanlığı da Erguvan gibi Mirzaoğulları'na bağlı değildir lakin her vakit sanki bağlı gibi davranır bilirsiniz. Topraklarımıza bir hanzade yollamak mecburiyetindelerdir zira Alkan Hanı düşmanla ittifak etme gibi bir gaflete düşecek olursa yerine geçirebilecek hanzade ve güç bizim elimizdedir." Bu defa anlamıştım. Başımla onu tasdik ettim. Erguvan da Mirzaoğulları’na bağlıydı lakin böyle bir mecburiyete tabi değildik.
"Anladım sultanım. Demek o bey bir hanzade. Hem de şehzadenin sağ kolu öyle mi? İzdivacınıza müsaade vermez mi? Neden çekinirsiniz?" Başını olumsuz manada salladı. "Salih Giray'a kendinden çok güvenir lakin çekinirim. Zira bu işte Bayezid ağabeyimden çok Kasım ağabeyim sorumludur. Salih Giray bir hanzadedir. Hünkârımız belki siyasi bir vaziyet ortaya çıkar diye izin vermeyebilir. Yahut beni bir paşayla nikahlamayı münasip görebilir. Daha vahimi başka sultanlarla dahi nikahlayabilir. Siz belki bilmezsiniz lakin hükümdar kızları onlara kimin ismi zikredilirse onlarla evlenme mecburiyetindelerdir." dedi kederle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHBER (Tamamlandı)
Fiction HistoriqueSaltanat mı galip gelecek sevda mı? Taht için tutuşan prensese kim derman olabilirdi ki? Bir başka ülkenin şehzadesi elinden tutsa hangisi galip gelirdi? Entrikanın hatta savaşın içinde kalmış insanlar ne yapabilirdi hayatta kalmaktan başka? Tahta m...