29. Bölüm- Hasret

144 9 45
                                    

İstihbaratlar geldikçe kapıya dayanan savaşının tertibine de başlanmıştı. Bayezid Erguvan'a bir mektup yollayıp Sefer Bey'den sınır hattını korumasını ve olası bir Asafoğlu hamlesinde tüm sorumluluğu ilk elden almasını istemişti. Hoş, şu vakitten sonra Asafoğulları'nın harekete geçmemesi daha makuldü zira Osman'ın kurduğu ordu için bir sürü paralı askeri gizlice deniz yoluyla aktarmışlardı, gece karanlığında da şimdiye dek anlaşılmamıştı. En sonunda fark edilen bu hadise saray erkanının iyice canını sıkmıştı.

Divan odasında toplanılmıştı, Mehpare de kafesli pencereden divanı dinlemeye koyulmuştu, yine gidecekti ve erini yalnız bırakmayacaktı.

"Ne haber aldıysanız her şeyi söyleyin paşalarım, beylerim. Reisülküttap efendinin kayıtlarına da iyice geçsin ki vakti gelende konuştuklarımızı unutmayalım. Beşiri Yusuf Paşa başlayın."

Sadrazam bir adım öne çıkıp yerde serilmiş haritaya elindeki sopayla işaret ederek anlatmaya başladı. "Firmenler Dombay Dağı'nı aşmaya çalışırlarmış lakin aşmaları için de uzun bir ırmaktan geçmeleri gerekir, bu ırmağın yanlarından yürümesi zordur lakin dağa tırmanmak daha zor olduğundan burayı seçmişler. Geçmeleri uzun vakit alacak ordumuz dağların bittiği noktada dağ eteklerine gizlenip ok yağmuru ile orduya büyük darbe vurabilir." Padişah başıyla onu tasdik etti, dedikleri gayet makuldü lakin iki ayrı yerde bekleyen tehlike de vardı, Nastia ve Osman.

Hüseyin Paşa müsaade isteyip haritaya doğru eğildi, tam sınır bölgesine ve daha şarkına iki adet çubuk koydu. Aralarında uzun mesafe olan bu iki yerde iki ayrı ordu bekliyordu. Osman garptaki denize yakın olarak sınırdaydı, Nastia ordusu ise daha içte ve şark yönündeydi. "Tek ordu üç ayrı düşman..." diyerek özetledi uzatmadan. Söylenecek sözler çok söylenmişti aslında bu divan tertip divanıydı, kim nerede ne yapıyor zaten öğrenilmişti.

"Hacegân, ne etmemiz münasip olur?" diyerek ağabeyinin lalasına döndü. Düşünecek pek bir şey yoktu, ordu bölünmek zorundaydı yoksa hepsi bir olduğunda yenmesi zor olurdu.

"Orduyu bölüp saldırmak daha münasip olacaktır." dedi ve ayrıntıya girdi. "Ordumuzdan 100 bin civarı asker götürmek yeterli olacaktır zira fazlasını alırsak Asaofoğulları'na karşı korumasız bir devlet ardımızda bırakmış oluruz."

Vaktiyle beylerbeyi olduğundan taşradaki tımar sisteminden çok iyi anlardı, tımarlı sipahiler aynı serbazlar gibi ordunun bel kemiğiydi. Ordunun bir kısmını da onlar oluşturmalıydı. "Tımarlı sipahilerin çoğu Firmenler üzerine yollanmalı, ağır zırhlı birlikler ok yağmurundan elbette ki bir vakit sonra kurtulacaktır lakin tımarlı sipahilerden kurtulması zordur. Serbazlar kadar talimli olmasalar da ağır zırhlıları yenecek kadar güçlü ve bilgilidirler." Haklıydı da, Nastia ve Osman'ın ordularının karşısına daha talimli ordu çıkmalıydı yenilgi almamak için lakin Firmen orduları üzerine yollamam sipahiler de onların hakkından gelecekti.

Bayezid'in içine bölmek sinmiyordu lakin başka çaresi de yoktu, Nastia ve Osman üzerine, daha evvel döktürülmüş yeni toplar ile saldırılacaktı. Onların da meydana ulaşması vakit alacaktı, savaş yolları her vakit uzundu lakin atlı ve yüksüz birlik her vakit önden varırdı, tımarlı sipahiler ondan sebep şansılardı.

"Orduyu bölsek dahi destek gelmeden zafer elde etmek pek zor, bu hususta fikri olan var mıdır?"

Serbazbaşı Ferhat Ağa öne çıkıp müsaade istedi. Orduya en hakim oydu, ordunun başıydı ve ondan iyi kimse tertip bilemezdi. "Hünkârım evvela Firmenler ile savaşılır sonra askerlerimiz arkadan geleceği için arada sıkışırlar ve imha edilirler." Bu da makuldü her şey yolunda giderse olabilecek bir şeydi.

Topçu Musa Paşa "Firmenlerin yenilmesi için daha çok destek gerekir bunu da Alkan yapar lakin ordu dağılmış vaziyette olduğundan bu zordur. Alkan kıyılarına donanmamızın bir kısmı ile gidip göz dağı vermeyi öneririm zira leventlerimin bu savaş için yapabileceği tek şey budur, deniz değil kara savaşıdır bu malum."

MAHBER (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin