Gözlerini kısmadan bakmak Güneş'e, ne çok güldürüyor zaten kahkaha atan Güneş'i. Kıymetinizi bilmiyor Güneş. Ah, bir bilse sizi; bir farkına varsa... O da ağırdan alacak kızıllığını toplamayı...
| Titrek ve Endişeli Dönüşümüm|
Güneş çekip gidince karanlığa bürünür gece. Doğrusu budur, gece hep yukarıdadır esasında. Güneş'in alçak gönüllük yapmasını bekler. Söylenilenin aksinedir ki onlar birbirine âşık iki varlık değildir. Dosttur onlar, en hakikisinden.
Güneş gidip yeryüzündeki çoğu canlı, biliriz ki istisnalar vardır, uykuya dalınca Güneş'in en hakiki dostuyla kaldım. Kendime çektiğim hatta ara ara dayanamayıp ellerim arasına aldığım zarf da tam önümde. Açılmayı bekliyor cesur biri tarafından. Lakin şu sıra onu açabilecek bir cesur yok burada.
Bir mürekkebin beni bu kadar kendine çekeceğini bir o kadar da korkutacağını tahmin etmezdim. Oysa mürekkeplerle aram ne iyidir.
O zarfı elime almak, kulağını hafifçe yırtmamaya özen göstererek açmak istiyorum. Bana öğretilen değerler engel buna. Değerlerim der ki, sana ait olmayan şeyler ellerinden uzak durmalı.
Belki bana belki bir başkasına ait bu zarf. Emin olana dek açmayacağım, açamayacağım.
Benim balkonumda, ithafı benim ismimin anlamına yapılmış. Bu yüzden benim olabileceğini düşündüm. Ama yukarıdaki nicedir çok da iyi anlaştığım teyzeye aitse, diye de epey düşündüm. Belki bir rüzgârla akşamsefalarımın saksıları üzerine düşmüştür.
Saat epey ilerledi. Oturduğum balkona rüzgâr daha bir sert esmeye başladı. Rüzgârla birlikte birbirine sürtünen otların sesini duymak, otların arasında öten ağustos böceklerini dinlemek çok hoş. Bunu sadece sırf bu huzur verdiği için yapıyor olsaydım bu davranışım beni telaşlandırmazdı. Fakat bunu bir zarfı açıp açmamak arasında kaldığımdan yapıyor olmam tedirgin etti beni.
İçinde bulunduğum bu müthiş kararsızlık çekilemez bir hâl almaya başladı. Sabaha kadar bekleyip yukarı kattaki yaşlı teyzeye sormalı ya da hemen şimdi bu zarfı açıp içinde mektup olduğunu tahmin ettiğim şeyin bana ait olup olmadığını anlamalıyım.
İçimde hissettiğim çaresizlik ve merak duygusu çok ağırlaştı. Zarfın bir ucu artık masaya koyduğum elimin parmakları ucuna değiyor. Parmaklarımın ucuna değen pürüzlü doku sanki beni açmaya zorlamak için orada gibi.
Yaz akşamının ılık rüzgârı şahittir ki çok direndim. Kediyi öldüren merak derler ve şimdi meraktan ölen bir kediye dönüştüm. Dönüşümüm Samsa'nın kadar somut ve gülünç değil ama titrek ve endişeli. Zira zarfı açmış bulundum.
Arzuladığım gibi açtım o soluk renkli zarfı. Elime aldım ardından yırtmamaya özen göstererek çektim kulağını. Tahmin ettiğim gibi katlanmış bir kâğıt parçasıyla karşılaştım.
Kâğıdı zarfın içerisinde çıkartmam zarfı açmaya yeltenmeden önceki halim gibi sancılı olmadı. İçime dolan saf cesaretten olsa gerek. Beyaz kâğıdın üzerine yazılmış harfler mürekkebin ıslaklığından arkaya geçmiş. Tersine katlanmış kâğıttan anlaşılıyor bu.
Hiç düşünmede kâğıdı açtım. Yüzümde hissettiğim ılık rüzgâr şiddetini arttırdı. Birkaç kuşun alacakaranlıkta kanat çırptığını duydum.
Karşılaştığım yazılar özenerek geçirilmiş kâğıda. Harflerin kuyrukları çok kısa bırakılmadan kararınca uzatılmış. Ölçülü bir şiir gibi özenerek yazıldığı sadece uzaktan bakıldığında bile anlaşılacak.
" Parıldayan ışığa,
Yan yana getirmek kelimeleri ve onlardan birkaç satır oluşturmak ne zordur! Siz de bilirsiniz hanımefendi, Güneş'e veda ederken icap etmek hem de.
Lakin sizin kaleminizi sefalarınız yanınızdayken kullanıyorsunuz. Sizi taklit etmek ne haddime lakin esasında dileme gelen ve ne kötü ki dışarı vurulamayan kelimeler bir gün batımı vakti geçiyor kâğıdıma.
Siz de yine balkonunuzda ben yine alıkoyamadığım bir alışkanlıkla sizi ve o çok sevdiğiniz Güneş'i seyretmekte...
Siz elinizde kaleminizle veda ederken Güneş'e sanki bir sabah ötede geri gelmeyecekmiş gibi, ben de veda ediyorum Güneş'e onu bir çocuk gibi kıskandığımı söyleyerek.
Benim ettiğim veda sizinkinin yanında çok sönük kalıyor fakat ben yalnız bir veda ile paylaşmıyorum duygularımı. Bir merhaba da diyorum Güneş giderken. Size hanımefendi, merhaba...
Korkmayınız lütfen, dilim kimsenin canını yakmaz. Kelimelerimse sadece sesimi duymak isteyenlere...
Affedin beni hanımefendi, bir gün batımı sizi taklit ederek Güneş'e bakarak yazmaya çalışırken size yazar bulduğum için kendimi. Cesaretim sizin Güneş'e gözlerinizi kapatmadan bakmaya çalışmanız gibi büyük. Sizin güzel cesaretiniz yalnızca gözlerinizi yakarken benim sönük cesaretim benimle beraber sizi de yakacak. Üzgünüm, hanımefendi...
Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. Üzgünüm hanımefendi, Güneş bavulunu topladı. Sizin çayınız da günbatımı gibi sona erdi. Üzülmeyiniz. Zira bir sabah ötede Güneş tekrar doğacak bir akşam ötede tekrar başlayacak gün batımı. Hem çayınızı da tekrar demlersiniz.
Eşlik etmek isterdim bir sonraki gün batımı için size. Yalnız, akşamsefalarınız var sizin onlar eşlik edecektir benim adıma size.
Fakat siz benim cesaretime eşlik etmek isterseniz kokusuna bayıldığınız portakal çiçeklerinin sahibi ağaç, çok yakındır size.
Güneşiniz hiç batmasın hanımefendi ama gün batımı da hep sizinle olsun...
-Altan "
Bölüm Sonu.
🌅✉Umarım hayal kırıklığına uğramazsınız. Çok klasik bir mektup, farkındayım. Ama bunun bir sebebi var. Göreceksiniz.
🌅✉Bu bölümü castellx okuyucuya armağan ediyorum :)|Güneşiniz hiç batmasın ama günbatımı da hep sizinle olsun|
Kalbinizin içindeki şeyleri sevmeye devam etmeniz dileğiyle...
- ElKA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkon Mektupları [ Final ]
Romance" Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. "