Kuş anlayınca uçamayacağını bir daha, süzülemeyeceğini, yaşadığını hissedemeyeceğini son kez kanat çırpar, yükselir, yükselir ve yükselir. Artık yüreğindeki maviliklerdedir.
| Her Şey Oldu ama|
Bazen bir yerlerde şiddeti her yana zarar veren, can alan fırtınalar kopar. O fırtınalara gemilerde yakalanan kaptanların kafalarında o sıra, onlarca düşüncenin arasından biri sıyrılır: En az kayıpla fırtınayı atlat, oluşan hasarları gidermek ve yas tutmak için limana sığın. Çünkü doğru limanlar senin yasını da, acını da yavaş yavaş senden alacak, sana sahip çıkacak.
Hem sadece gemiler ve kaptanlar için değildir limanlar. Bir mekânı nitelemek dışında anlamlarda da kullanılır. Bazı insanlar, bazı diğer insanların limanıdır. Fırtınaları dindiremezler fakat fırtınaları bir sınav olarak görmenizi, onlardan dersler çıkarmanızı sağlarlar. Aynı Macide Teyze gibi...
Ne zaman anneme sarılma isteği ile dolsam ve yokluğu yüzüme sert rüzgarlar gibi vursa onun yanına yelken açıyorum. Onun her hareketini dikkatle izliyorum, aynı yeni öğrenmeye başlayan bir çocuk gibi. Onun da tecrübe ettiği ayrılıkları var, pek bahsetmek istemese de birkaç sohbetten biliyorum. Onun ayrılıkları daha şiddetli, daha can yakıcı ve bu kadın hepsine rağmen karaya ulaşmayı başarmış. Onu yeni şeyler öğrenmeye başlayan bir bebek gibi izlememin altında yatan neden de bu aslında: Nasıl başardığını anlamak istiyorum. Ve şimdi yine onun yanındayım.
Habersiz gittiğim her günkü gibi onun çay demlemesini, ne kadar aksinde ısrar etsem de bir şeyler hazırlamaya çalışmasını seyrediyorum.
Her ikimiz de kafamızdakilerle meşgul olduğumuzdan aramızda oluşan tedirgin edici sessizlik, kaynayan suyun fokurtusu ve Macide Teyze'nin un helvasını karıştırırken tencereye değdirdiği tahta kaşığın sesiyle bölünüyordu. Ona yardım etmeme izin vermediği için mutfaktaki küçük masanın başındaki sandalyede elim çenemde onu izlemekle yetiniyordum. Fakat artık hem elim uyuşmuş hem de oturup öylece onu seyretmekten yorulmuştum. Ayaklandım ve ocağın önünde onun yanına geçtim.
Demliğin üst kısmına siyah çay koyarak başladım, Macide Teyze göz ucuyla baktı ve sessizliğini sürdürdü. Yaptığı helvanın altını kapattıktan sonra tepsiye bardak koymak için benden biraz öteye uzaklaştı.
" İlla bir şey yapmazsan duramazsın değil mi Meyra?"
Çayın iyice demlenmesi için altına kısarken ona baktım. Yüzündeki tebessüm kırık da olsa yerindeydi fakat durgundu. Buysa beni tedirgin etmeye başlamıştı. Uzun zamandır yanına gelmediğim için bana kırılmış olabileceğini düşündüm.
" Yaz yaklaştıkça okulda tempo artıyor Macide Teyze. O yüzden uğramaya hiç fırsatım olmadı, bana kızmadın değil mi?"
" Bunlar bahane, bahane. İstesen gelirdin, bir üst katındayım" dedi durgunluğuna biraz muziplik katarak. Sonra bu muziplikte yavaş yavaş silindi ve ben de verecek bir cevap bulamadım. Çay tamamen demlenip, tabakları ve bardakları içeriye taşıyana dek de konuşmadık. Oysa başka zaman bu arada bile konuşur, şakalaşırdık.
İçeriye geçip de karşılıklı oturunca artık emindim ki Macide Teyze hiç de iyi değildi.
" Sen hasta mısın Macide Teyze? Neyin var da benden saklıyorsun?"
Ellerini ovuşturmayı benim sesimle bırakırken " Hasta değilim kızım. Birkaç şeye canım sıkıldı. Kusuruma bakma," diyerek kesitirip atmaya çalıştı. Fakat güzel yüzlü bu yaşlı kadının üstündeki sıkkınlık değil, belli ki derince bir hüzündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkon Mektupları [ Final ]
Romance" Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. "