Bizzat bakmak istediğim gözleriniz beni arıyorken köşe bucak saklanmakta, size yalnızca birkaç adım uzaktayken bunu yalanlamaktayım. Yüreğinize battığını bildiğim parçalar sizi kanatırken ben nefesimi tutmaktayım...
| Yüreğe Batan Parçalar |
Tren garına doğru giden yolu adımlarken havanın tadını çıkarmaya gittiğimi söylüyordum kendime. Daha doğrusu sokağın her karışını dolaşmış olan polenlerin, ışınlarını doksandan daha küçük açılarla gönderen güneşin ve bahçelerden sarkan çiçek kokularının bana hatırlattıklarını yok saymaya çalışıyordum.
Etraftaki her şey bana karşı yeterince acımasız değilmiş gibi tren garına gitmek elbette ki akıl işi değildi. Ama buna engel olamıyor, haftanın bir günü okuldan çıkar çıkmaz, eve uğramadan gara doğru yürüyordum. İşte koca haftanın talihli günü bugündü.
Garın anılarımla çok kuvvetli olmayan, kıldan ince bir bağı vardı. O ince bağı bile gözlerimin önüne getirmeye uğraşan zihnim, beni haftalık ziyaretlere zorluyordu.
Kısa bir veda ile son bulan garip bir arkadaşlık için kendimi bu kadar heba etmeme ne gerek vardı değil mi? Ne yazık, ben söylemesi oldukça basit ama eyleme geçirilmesi tüm benliğimi derinden sarsan "gerek yok" sözcüğünü bir türlü benimseyemiyorum. O mektuplar olmadan geçirdiğim haftaları da mektupların iç gıdıklayıcı satırlarını da ciddiye almaya gerek yok diye kestirip atamıyorum.
Aynı şimdi ince bir bağ ile anıları yâd etmek için gara doğru yürümek gibi kestirip atmak ve unutmak haricindeki tüm eylemleri yapıyorum. Düşünüyorum, trenlerin sesini dinliyor ve onlar duymak isteyene güzel notalar bahşederken kahve içiyorum, satırları ezberlemiş olmama rağmen sırf beyazlığın üzerindeki lacivert kuyrukları görebilmek için kâğıda bakarak okuyorum.
Dalgın adımlarımı atmaya devam ederken düşüncelerimin sarpa sardığını anladım. Dışarıya yansıtmamak için uğraşlar verdiğim iç yangınlarım artık sınırlarını aşıyordu. Dışarıdaki sesler okulun dışına adım attığım ilk anda derinden gelmeye başlıyordu sanki. Okulun sınırları içindeyse huzurumu geri kazanmak için çok nedenim olduğu geliyordu aklıma.
Düşüncelerimi dağıtmak için bahçelerden sarkan ağaç dallarına bakınarak yürümeye devam ettim. Bahar vakti çiçek açan ağaçlar görsel bir şölendi, insanın uzaktan sebepsiz görünen bir tebessümünün küçük nedeni olabilirlerdi.
Birçoğu kayısı olmak üzere beyaz çiçekli ağaçları süzerken arkamdan derin ama tanıdık bir sesin geldiğini fark ettim. Adımları kesip hemen arkama dönünce birkaç adım ötemdeki Hasan'la karşı karşıya geldim.
" Bir an hiç durmayacaksın sandım Meyra."
" Kusura bakma, kaptırmışım kendimi. Nasılsın?"
İyi olduğunu söylerken aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatmış, hemen yanıma gelmişti. Nefes nefeseydi, soluklanmayı beklemedi ama. Acil bir işi olsa gerek her zaman ettiğimiz havadan sudan sohbetlere hiç girişmedi ve elindekini uzattı.
" Kâmil Amca'ya uğramamışsın, sana gazeteyi verecekti. Madem sen unuttun ben getireyim dedim. İşte benim yıllar sonra ilk, seninse ilk gazeten."
Arkamı ilk döndüğümde elinde olduğunu fark etmediğim gazeteyi bana doğru uzatırken heyecanını tüm bedeninden okuyabiliyordum. Onun bu heyecanı ister istemez benimkine karıştı ve dalgınlığımdan sıyrılmış hâlimle gerçek bir gazeteden farkı olmayan mahalle gazetemizi ellerinden çekip aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkon Mektupları [ Final ]
Romansa" Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. "