Çocuklara bakarken gözlerinizin içi gülüyor. Dışarıdan sizi seyreden birinin de bir çocuğa bakar gibi olduğunu göremiyorsunuz. Ne güzel gülüyorsunuz, bir çocuk gibi! Ne güzel bakıyorsunuz çocuklara olması gereken bir yetişkin gibi!
| Yorgunluğu Giderebilir|
Güneş doğdu, bir sabah ötede. Yeryüzü hiç şaşmayan bir düzen için tekrar uyandı. Kuşlar ötüyor, belki de yeni gün için şarkı söylüyorlar. Evlerde sabah telaşı, çocuklarda oynanılacak oyunların düşleri...
Mektup, tam önümde... Sabaha dek gözlerimin taradığı her bir karesi sanki bir dakikadan sonra hemen değişmiş gibi gözlerim tarafından tekrar incelenmekte fakat bilmem kaçıncı kez okunmaya cesaret yok...
Bir düzen içerisinde yazılmış dizeler dışında ithaftan hemen önce sağ köşeye atılmış alt alta iki tarih: Birisi dünün diğeriyse ondan hemen önceki günün. Birisi bu mektubun elime ulaştığı tarih diğeriyse belki de bu kelamların kâğıda döküldüğü tarih... Sayfanın en alt köşesinde yazan bir isim... Altan.
Bu mektubu yazan kişi bu ismin sahibi olmayabilir. Evvela böyle bir kişi de olmayabilir. Çocuklar, hep aynı oyunu oynamaktan sıkılırlar. Bu nedendir ki yetişkinleri de kendilerine eşlik ettirerek onları bir kurmaca içine çekebilirler. Bu yüzden, bu kişi hiç olmayabilir. Çocuklar eğlenmek için yapıyorlardır. Adımın anlamını bilmeleri, beni gözlemlemeleri zor değil. Onlar çok yetenekli, bu naif cümleleri kurmaları hiç zor değil. Zira onların kalpleri naif...
Sığınmak, bir sabah ötede doğunca Güneş; aileye ve günbatıma mahsus kalmadı. Aksinin ağır bastığı bir çelişkinin hafif kalan kefesinde var oldu. Böyle olunca çaresizlik de bitti çelişkinin yanında.
Yırtıp atılması gereken, inandığım şekilde, bir şakadan ibaret olabilecek olan soluk kahverengiyi ortadan kaldırmak gerekir. Ancak bunu yapamıyorum. Zarf, soluk renginin aksine bana hep baharın canlılığını yaşatacakmış gibi; mektubun son satırlarında beni hep günbatımıyla kılacakmış gibi... Bir şaka olsa bile beni güldürebilecek, açtığım yeni sayfayı en iyi kahkahalarla dolduracak sanki.
İyi duyguların aksine kötü duygularda vardır. Bu güzel satırlarda olması, en çok bu üzer beni. Bunun olmayacağını silip atmam mümkün değildir ki hayat kötü şeyleri her zaman en başından belli etmez. İşte, korku burada!
Zarfın içine yerleştirdim mektubu ve akşam vaktinden beri oturmakta olduğum balkondan elimdeki zarfla ayrıldım. Zarfı güvenli bir yere yerleştirme ihtiyacına karşılık verdim, onu sakladım. Kimseden değil belki ama kendimden.
Hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir insan, pekâlâ bunu bende yapabilirim. Yemek yiyebilirim, gece uyumadığım uykuya, daldığım yazmak eyleminin neden olduğunu kendimi ikna ederek hemen şimdi uyuyabilirim.
Ayaklarım beni bu eylemlere değil kapıya götürdü. Beni yönlendirenin ne olduğunu bilmesem de boyun eğdim ve üzerimdekilere bakmaksızın kapı eşiğinden geçtim.
Merdiven basamaklarının kare bodurlarını seyrederek indim aşağıya. Binadan çıkar çıkmaz yüzüme sıcak bir hava vurdu. Bu bile düşüncelerden çekip almadı beni. Yüzümde bir tebessüm oluşturmadı, ifademi bozmadı.
Ellerim ceplerime gitti, ceplerimin olmadığını fark edince içine düştüğüm dalgınlık beni epey korkuttu. İçime düşen sıkıntıyı ancak konuşarak atabilirdim. Bu bir alışkanlıktı öteden beri gelen. Fakat annem yoktu ki yanımda.
Canımız sıkkın olunca her şey bir engel olup çıkar başımıza. Her şeyden memnunken uzakta olduğunuzu sorgulamak örneğin...
Evimin karşısındaki çocukların birer saha olarak kullandığı yol bir kez daha dolmuştu. Onlara baktığımda beni eski anılara götürdü oyunları. Ufak da olsa bir çocuk grubunun içine düşen her kimse bu oyunu bilir. İki tarafta iki çocuk, ortada diğerler vardır; ortadaki çocuklar iki yandan sırayla gelen toptan kaçarlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkon Mektupları [ Final ]
Roman d'amour" Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. "