Final 1/2: Tepenin Ardındaki Raylar

54 5 29
                                    

Final 1/2

| Tepenin Ardındaki Raylar|

Fark etmeden, yavaş yavaş bağlandığın şeylerin farklı bir yanı olur. Uzun süre nefes alamadıktan sonra ciğerlerine çektiğin ilk düzgün nefes gibidir onlara kavuşmak... Mektubumun lacivert mürekkeplerini gözlerimde yaşlarla okurken ben de böyle hissettim işte. Sanki bir havuzda boğuluyordum, yukarıdan suya yansıyan ışığı görüyor fakat ona ulaşamıyordum. Çırpınıyor, çırpınıyor daha da batıyordum. Sonra harflerin uzatılan kolları çekip aldı beni boğulduğum yerden, derince bir nefes aldım.

Şimdiyse aynanın karşısında, bayramlık giymiş bir çocuğun kendini izlemesi gibi bakıyorum yansımama. Acaba çiçekli elbisem, taktığım inci kolye güzel mi ve o beğenir mi?.. Tüm bunlar bayram günü kız çocuğunun kaygıları değil mi? Ben evden çıkıp meşe ağacına gitmem gerektiğini bilirken bu kaygıları taşıyorum. Fakat öylesine mutluyum, öylesine mutluyum ki tarağı mikrofon yapıp şarkılar söyleyebilirim. Enerji doluyum, heyecanlı fakat huzurluyum. Çünkü uzun bekleyişlerin, buhranlı kış aylarının ardından benim bayramım bugün.

Zihnimi ele geçiren sevincin zamanı benden çaldığını fark edince, yansımama son kez bakarak odamdan çıktım. Anahtarımı kol çantama atarken liseli âşıkların gizli kaçamaklar için süslendikleri ve kalplerinin hızla çarptıklarını anlattığı anılar düştü aklıma. Bayramın çiçekli elbise giymiş kız çocuğu muyum, liseli bir âşık mı? Kapıyı kendime çekip kapattıktan sonra ve merdivenleri indiğim süre zarfında bunu düşündüm...

Aylar boyu içimde bir belirsizlikle savaşmıştım ben. Bir yabancıya duyduğum bu hislerin ne olduğunu, onun kim olduğunu ve sonunun nereye varacağını bilmiyordum. Ama artık belirsizlikler bir nihayete varacaktı. Yan yana gelince, gözlerimiz birbirine değince ve kelimeler satırlardan ayaklanıp dudaklar arasına tırmanıverince...

***

Tren raylarının oradaki meşe ağacına gidebilmek için kestirme yol olan arka tarafın bir bölümü yıkılmış, kısa duvarını kullanacaktım. Fakat ondan önce ayaklarım portakal ağacının dibine sürükledi beni. Zarflarımı astığım o dala bakındım, kaç ay arkadaşım olmuştu? Kaç kere bu ağacın altında içimde bir deli çoksusuyla üşümüş, mutlu olmuş ve ağlamıştım?

"Sayamayacağım kadar çok."

Bana iyi kötü birçok günde eşlik etmiş olan bu meyvesiz ağaca son kez bakıp zaten oldukça kısa olup birkaç tuğlasının da düşmesiyle iyice kısalan duvarın üstünden geçtim. Baharın yemyeşil örtüsüne basıyordum şimdi. Meşe ağacı uzaktaydı, olduğum yerden baktığımda işaret parmağım ölçüsünden gözüküyordu. Hatta bundan bile emin değildim, zira güneş gözüme gözüme vuruyordu. Bir bahar gününün yapışkanlığı ve hoş kokusu çevremi sarmıştı. İçime işliyor, içimde bir çağlayan coşkusuna sahip hislerle birleşip şaha kalkıyordu. Nefeslerim bu yüzden koşuyormuş gibi sıktı.

Yeşilliği istemeden de olsa çiğneyerek rayların ötesindeki buluşma yerimize doğru yürümeye başladım. Ağaca yürümem gereken üç dört dakikalık bir mesafe vardı fakat herhangi birini bu mesafeden göremiyordum. Bu da heyecanımı doruğa çıkartıp adımlarımı hızlandırıyordu.

Daha da hızlanacak, koşacaktım. Fakat rayları tam görmeme engel olan ufak tümseği aşmış, balkonumdan seyretmeye doyamadığım rayları birkaç metre uzaklığımda görmüştüm. Gördüğüm yalnızca raylar değildi.

Rayların hemen dibinde yatan bir erkek bedenini idrak ettiğimde dizlerim tutuldu, bedenim kaskatı kesildi. Kulaklarımda çınlanan tekerlek sesleri beni uyandırıncaya kadar çoktan birkaç saniye kaybetmiştim bile. Kalbime öyle bir şey yerleşmişti ki bu şeyin ağrılı il hareket bile edemem zannettim. Fakat koştum, nasıl bilmiyorum ama o birkaç metreyi gözyaşlarımın bulanıklaştırdığı gözlerimle koştum. Hiçbir şey görmeden, her saniyede daha da yakınlaşan o gürültülü tren sesini kulaklarımda, beynimde duyarak...

Balkon Mektupları [ Final ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin