Final
Sevdiğim her şeye bakardım ben, bir daha göremeyecekmişim gibi, benden koparılıp alınacakmış gibi. Ama Altan'a hiç bakmamıştım, oysa fark etmeden en çok onu sevmiştim. Gözlerimden kaçındığım için miydi onunla göz göze gelemeyişlerimiz?
| Hep Yüreğimde Taşırım |
-3 yıl sonra-
Sakin ve sessiz havayı bölen serçe sesleri eşliğinde öylece oturmuş kendimi dinliyordum. Ve toprağı... Ellerim onun üstünü örten bu kara örtüde geziniyor, örtünün yeşil saplı turuncu çiçek desenlerine dokunuyordu.
Kalbimde bir sızı vardı. Kaç yıl geçmişti de kabullenemiyordum bu vedayı. Her şey solup gitmişti onunla birlikte. Renkler canlı değildi, kahkahalar da. Günler, onun nefessiz günleri gibi acılıydı.
Oysa hayat devam ediyordu. Güneş doğuyor ve batıyor, dallar kuruyup çiçek açıyordu. Bense her günü onu unutmak korkusuyla yaşıyordum. Ona dair olan her şeyi yanı başımda tutuyor yıldönümlerinde, hafta sonlarında, okul çıkışlarında yattığı yere geliyordum. Onu evladı gibi seven anneannesini görmeden bir gün bile geçirmiyordum. Anneannesinin simasında ona andıran şeyleri görüyor, bakmaya zamanımın yetmediği izlerini yaşlı kadında seyrediyordum. İçemediğimiz kahveleri bu kadınla içiyor, bu kadınla kaçıyordum trenlerden.
Yalnızım çünkü Macide Teyze'nin bana eşlik etmediği tek yıldönümü tarihlerinden birindeyiz. Aldığım ilk mektubun yıldönümünde, ona gönderdiğim ilk mektubun yıl dönümünde, hepsinde o güne özel aldığım ya da dala astığım mektupla gelirken o son günün ağırlığını gelip de benimle taşımaz Macide Teyze. Bunu yapamayacağını söyler oysa ben tam öğle vakti buraya gelip yasımı tuttuktan sonra, kendimi eve attığımda onun kapısının açılış sesini duyarım. Bilirim ki o benim geldiğimi görüp eve girdiğimden emin olduktan sonra koşar adım ona gider. Bugün de öyle yapacak çünkü evladının ellerinden kayıp gittiği o günü sırtlanıyor güneş.
Evet, bugün arkadaşlığımızın ellerimin ellerine değdiği ilk günü; ciğerlerinin son ihaneti, son nefesi...
Bugün onun ölüm yıldönümü. Bu yüzden burada, kucağımda bana verdiği son mektuplayım. Yarısı turuncu yarısı sarı olan, iki parçası özenle bantlanmış olan bu son mektup. Hastane koridorunda okurken acımdan yere çöktüğüm mektup. "Parıldayan Işığıma" diye başlayan mektup...
" Parıldayan Işığıma,
Tüm kalbimle bilmenizi isterim ki bu mektubu okumanızı hiç istemedim Hanımefendi. Size umudumun olmadığını söylerken bile içten içe sizin verdiğiniz tüm dalları sahiplendim ve bu mektubu yazmayacağıma inandırdım kendimi. Ama şimdi ben evimin hiç değişmeyen atmosferinde içime işleyen acıyla birlikte yazıyor ve siz de karşımda bunu okuyorsunuz.
Neden karşımdayken bunu okuduğunuzu anlamadığınızı biliyorum. Buraya gelirken lacivert kelimelerimi dudaklarımdan duymanın sevinciyle geldiğinizi de biliyorum. Ah, hayır kızarmayın! Sevinciniz ayıp değildir ki bilirsiniz bu dünyada ayıp olması gereken ne çok şeyler vardır. Lakin sevinciniz bu çok şeylerden biri değildir...
Bunları gözlerinizle dinlemek yerine, gözlerinizin anlattıklarımı dinlerken tam gözlerimin içine bakmasını isterdim. Bunu sizin de istediğinizi biliyordum. Saklamaya olan çabalarınızı görüyorum. Bu çabalarınız içinde yeni açmaya başlayan bir gül gibi yavaş yavaş kızarıyorsunuz. Ah, hanımefendi! Bilseniz ne hoş bunları fark etmek...
Tam karşımdasınız, tam karşımda. Uzaktan hoş gözüken tüm her şeyin şimdi siz yanı başımdayken kalbimi nasıl hızlı attırdığını anlayabiliyor musunuz? Duyuyor bile olabilirsiniz. Zira kalbime söz dinletmek, konu siz olunca pek zordur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkon Mektupları [ Final ]
Romance" Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. "