Endişenin kuşları vardır, sizin bir zamanlar konuk ettiğiniz hani. Kuşlar pek açgözlü kapı kapı dolaşıyorlar şimdi, bana gelmiş sıraları. Çalmışlar kapımı...
| Ama Bu Hisler, Bu Rahatsızlık... |
Üstlerinde çarpık ama emek kokan harflerle yazılmış isimlerin bulunduğu sarı zarfları tek tek kontrol edip sırt çantama yerleştirdim. Kontrol ettim derken okumadım tabii, okumasam da içlerinde yazanların her ne olursa olsun umut vadettiğini biliyordum.
Sırtıma yüklendiğim umutlarla okuldan çıkarken de fiziksel anlamda olmasa da maneviyat açısından daha ağır bir yük taşıdığımı düşünüyordum. Öyle beni zorlayan, acı veren bir ağırlık değil; tatlı, var olduğumu hissettiren ve canlılık veren bir ağırlık...
Havanın toprak kokusunu içime çeke çeke okul karşısındaki kırtasiyeye yürüdüm. Elimdeki tüm sarı zarfları çocuklara kendi mektupları için dağıttığımdan Beyefendi'ye gönderme ihtimalimin olduğu bir mektup için zarfım kalmamıştı.
Okul çıkışı her daim kalabalık olan kırtasiyenin önüne gelince içeride birkaç kişi dışında hiç kimsenin bulunmadığını, o günlük yoğunluğun bugün olmadığını gördüm. Camından çeşit çeşit çantaların, kalem, karton ve görünüp görünmeyen nicelerinin olduğu dükkâna adımımı attım.
İçerisi, birkaç dakikadan fazla durulduğunda insanı terletecek kadar sıcaktı. Bizim kırtasiyeci amca, yazın sıcaktan korunduğu gibi bu havalarda da soğuktan üstün çabalarla korunmaya çalışıyordu. Terlediğinin farkında değildi muhtemelen zira masanın kenarına koyduğu elektrikli ısıtıcı son seviyesine kadar açıktı.
İçeridekiler kapının açılıp kapandığını duyunca ister istemez bana döndü, o zaman ancak görebildim bizim Memur Bey'i. Beni görünce bir akrabasını görür gibi gülümsedi ve selam verdi. Oldukça naif, sevimli ve kibar hâli sadece böyle küçük selamlaşmalarda değil, gözlemlediğim kadarıyla her daim onunlaydı. Selamını alır ve ona aynı şekilde karşılık verirken bunu düşünüyordum.
" Öğretmen Hanım, siz ne istemiştiniz?"
" Zarf alacaktım ben. Sarı olanlardan."
Elindeki poşeti genç adama uzatıp masanın altına doğru eğildi. Ben de Memur Bey'in elindeki şeffaf poşete bakındım. Birkaç renkli kalem, bir top kâğıt o kadar... Zaten neden bakındığımı, poşette ne görmeyi beklediğimi bilmiyordum, yalnızca içgüdüsel bir hareketti. Belki de Beyefendi'nin mektupların köşelerine yazdığı gerçek isminin olmayabileceğini düşündüğümden o olma ihtimalinin olduğu bu adamın isminden, montundan ve boy farkından daha farklı kanıtlar arıyordum.
İçeridekiler ellerindeki şeffaf poşetlerle bunaltıcı sıcağı terk edip çıkarken kırtasiyede bir tek ben kaldım. Zarfları bulmaya çalışan yaşlı amcayı beklerken etrafımdaki onca çeşit kaleme, kartona bakınıp durdum. Annemle yazları benim ısrarlarım üzerine açık kırtasiyelere gidip bana yeni kalem aldığımız o günleri düşündüm. Okul olmadığı hâlde almaya ısrar ettiğim o kalemlerin babamın hastalığının ilk zamanlarında, maddi sıkıntılarımıza inat alındığının farkında değildim.
Bu durumu, maddi sıkıntıların ve babamın hastalığının tahmin ettiğimden de büyük olduğunu, anladığımda benim biricik öğretmen annem okul dışında da çalışmaya başlamıştı. Babamın işe günaşırı gitmesinin, bu yüzden annemin iş yeri sayısının ikiye çıkmasının bir nedeni olmalıydı...
" İnan Öğretmen Hanım sarı zarflar daha dün geldi, sen almaya gelirsin diye birkaç paket istedim. Yoksa senden başka kimse almıyor, mektup kalmadı tabii ondan. Eskiden alan çoktu, pul da satardık. En afilileri bendeydi! O günlerden kalma olacak buralarda bir yerlerde, dur vereyim de sana..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkon Mektupları [ Final ]
Romance" Eğer elimde olsaydı, sizin için günbatımını sonsuz kılardım. "