15.Bölüm

36.1K 1.5K 128
                                    

Selaaaaaaaam! Uzun zaman oldu ama sonunda geldim  :)

3 K OLMUŞUZ NEDEN HABER VERMİYORSUNUZ DLMKMCDMCMDKMDK

.

.

.

15.Bölüm

Gözümden düşen bir damlayı sinirle sildim ve daha fazla oyalanmadan telefonu alıp odadan çıktım.

Ne diye ağlıyorsun Arın?

Ayaklarımı yere vura vura aşağıya indiğimde Ebru abla mutfaktan çıktı. "Ne oluyor kız?"

Ne yaptığımı fark edince, "Bir şey yok abla." Dedim ve hafifçe gülümseyerek yoluma devam ettim.

Bahçeye sonunda vardığımda çocukların ve Onur Bey'in havuzdan çıkıp kurulandıklarını gördüm. Hızlı adımlarla Onur Bey'e gidip hiçbir şey demeden telefonu uzattım. Birkaç saniye anlam veremeyerek bana baktı ancak ben bir tepki vermeyince telefonu aldı ve teşekkür ederek telefonla uğraşmaya başladı.

Beni çağıran çocukların yanına gittim ve onlarla ilgilenmeye başladım. Birkaç Dakika sonra Onur Bey yanımıza gelip, "Yemekler geliyor." Dedi ve çocuklar bu habere çığlık atarak tepkilerini gösterdiler. Yemek gelene kadar çocuklarla ilgilendik ve geldikten sonra bahçede hep birlikte yemeye başladık. Asaf ve Peri, hamburgeri yemekte zorlanırken, içeriden bıçak aldım ve hamburgerlerini ikiye böldüm. Rahatça yemeye başladıklarında bende patatesimi ranch sosa batırdım ve ağzıma attım. Tam bu esnada Onur Bey beni inceliyordu.

Bakışlarımı fark ettiği an yemeğine dönerken bende sinir olarak yemeğime döndüm. Madem o kadına aşıksın niye bana bakıp duruyorsun be adam?

Yemekleri yedikten sonra oldukça yorulan çocukları duş aldırdım ve onları uyuttuktan sonra kendimde banyoya geçtim.

Kendimle baş başa kalınca gerçekler yüzüme vurmuştu. Kendi kendime gelin güvey olup kendi kendimi üzmekten başka yaptığım hiçbir şey olmamıştı. Yalnızlıkla o kadar baş başaydım ki saçma sapan şeylere umut bağlamış, olmayacak duaya amin demiştim. Tam kendimi bunun olmayacağına inandırmışken, yanlışlıkla yaşadığımız o yakınlaşmayı gerçek gibi algılamış, yine umutlanmaya başlamıştım.

Bundan bir an önce vazgeçmeliydim yoksa zarar gören bir tek ben olacaktım. Kendi kendimi mahvedecektim.

Kendime sinirlenip lifi vücudumu kızartacak kadar sert sürmeye başladım. Durulanıp banyodan çıktım ve üzerimi giyinip yatağıma yattım ve uyumak için çabalamaya başladım.

*

Gözlerimi ovuşturarak elimi komodine attım ve telefonumu bulup saate baktım. 05.34?

Sabahın bu saati olmasına karşın benim hiç uykum yoktu. Kendimi gayet zinde hissediyordum. Yine de, bu saate uyanıp ne yapacağım düşüncesiyle bir kaç dakika uyumaya çalıştım ama sadece çalıştım. Sinirlenip oflayarak üzerimdeki pikeyi ittim ve ayağa kalktım.

Sonra bakışlarım ebru ablaya kaydı, inşallah uyanmamıştır.

Sessizce yatağımdan kalkıp banyoya ilerledim ve kapıyı yavaşça kapatıp işlerimi hallettim. Sonra aynayla bakışırken aklıma mükemmel bir fikir geldi. Hemen banyodan çıkıp telefonuma koştum.

Saat 06.15 olmuştu.

Vakit kaybetmeden dolabımdan bir tayt ve spor sütyeni çıkarıp giyindim. Üstüne de içimi fazlaca belli eden beyaz, geniş bir tişört giydikten sonra saçlarımı tepeden sıkıca topladım.

Küçücük, beni rahatsız etmeyecek bir çanta alıp içine telefonumu koydum. Ne olur ne olmaz diye telefon kılıfımın arkasına bir miktar para yerleştirmiştim.

Odamdan çıkıp önce sessizce çocukları kontrol edip birkaç dakika onları seyrettim. İç çekerek sessizce çocuk odasından çıkıp yine sessizce merdivenlerden indim ve sonra evden çıktım.

Telefonumdan müziği başlatıp kulaklıklarımı kulağıma taktım ve yavaş yavaş koşmaya başladım.

Sitenin içindeki koşu ya da yürüyüş yoluna kadar hafif tempoyla koştum.

Yaklaşık kırk dakika kadar orada da koştuktan sonra yorulmuş, ve kendimi çimenlere atmıştım.

Çanta almayı bile akıl edip, su almayı akıl edemeyen kendime söve söve nefeslenirken tanımadığım bir adam koşu yolundan çıkıp yanıma geldi ve hiçbir şey söylemeden çimenlere kendini attı.

Ben şaşkınca ona bakarken o, nefeslerini düzene sokmakla uğraşıyordu.

Sonunda bana döndü ve gülümseyerek elini uzattı. "Günaydın, Selim ben."

Yaklaşık yirmi altı yaşında olan bu adam, oldukça karizmatikti.

Nezaketen elini sıktım. "Günaydın. Arın bende."

"Bu sitede mi oturuyorsun?"

"Çalışıyorum diyelim."

"Nasıl yani?"

"Dadılık yapıyorum." Başını anladım dercesine sallarken bakışları, şaşkınca beni süzüyordu. Genç yaşta bakıcı olmama şaşırmış olmalıydı. Ancak tepkisini belli etmeyerek gülümsemeye devam etti.

"Bende son beş yıldır İsviçre'de yaşıyordum. Bir ay kadar önce döndüm Türkiye'ye."

"Aaa, İsviçre merak ettiğim ülkelerden biri."

"Yani, bence o kadar da güzel değil. Ve, oldukça soğuk." dedi, üşüyormuş gibi bir ifade takınarak.

Bu haline hafifçe güldüm. "Soğuğu severim."

"O zaman birlikte bir gün gideriz. Sena engin tecrübelerimden yararlanarak bir İsviçre turu ayarlarız."Güldüm. Ardından cevap verme gereği duymadan ayağa kalktım. "Ben gitsem iyi olacak, çok yoruldum zaten."

"Bende sana eşlik edeyim." Deyip o da peşime takıldığında hiçbir şey söylemedim ve sohbetimizin aksine sessiz geçen kısa yolculuğumuzun ardından eve vardık.

Evin biraz gerisinde durdum. "Şurası çalıştığım ev."

"Yok artık sen Onur Erez'in bebeklerine mi bakıyorsun?!" Tepkisiyle kaşlarım çatıldı. Oldukça şaşırmıştı.

"Evet, bir problem mi var?"

"Yok yok hayır. Şaşırdım sadece." Ardından toparlandı ve gülümseyerek birkaç ev ilerimizdeki evi gösterdi. "Burası da benim malikanem (!) Evlerimiz neredeyse karşı karşıya, seni daha önce nasıl görmemişim?"

"Evden çok çıkmıyorum, o yüzden olsa gerek." Kısa bir duraksamanın ardından devam ettim. "Neyse, şuan gitmem gerekiyor. Hoşça kal!"

Gülümseyerek el salladık birbirimize ve hızla eve girdim. Şuan tek düşünebildiğim buz gibi bir suydu.

*

"Anne!"

"Anne!"

Bir anda duyduğum çığlıklarla ödüm koparken salatalık doğradığım bıçağı yere düşürdüm.

Asaf ve Peri koşarak bacaklarıma sarıldıklarında, "Bıçak yerde!" diye bağırdım ancak ikiside beni duymadı bile. Bir şey oldu mu diye aklım çıkarken neşeyle kıkırdamalarıyla rahatladım.

"Ödümü kopardınız! Ne oldu?"

"Öd ne?" diye sorup bana masum masum bakan Peri'yle kahkaha atmaya başladım. "Öd...Aslında bende tam olarak bilmiyorum."

İkisi de anlamayarak bana bakmaya devam ettiklerinde kıkırdadım ve, "Ne oldu, ne bu çığlıklar?" diye sordum.

"Hiiiiç!" dedi Peri, bakışlarını kardeşine çevirerek. Asaf ise, Peri'ye bakıp sonra tekrar bana baktı.

"Sadece seni özledik!"

Yüzümdeki meraklı ifade yerini koskocaman bir gülümseye bırakırken eğildim ve ikisine de aynı anda sarıldım.

Ne olursa olsun, bu iki melek için bu işe girdiğime asla pişman olmayacaktım. 

Anne -dadı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin