Keyifli okumalar...
Bahar'dan (Ertesi Gün)
Yanımda Ateş ve Mücahit var. Üçümüz neredeyse iki gündür Yavuz'u arıyoruz. Ne bir iz bulduk ne de ipucu. Hiç durmadan arıyoruz onu. Mola bile vermiyoruz. Birkaç saat uyuyup devam ediyoruz. Ama hâlâ onu bulamadık.
Ne halde, kiminle, nerede bilmiyoruz. Açıkçası bilmek de istemiyorum. Ya iyi değilse. Ya onu buldularsa. Ya bütün gün ona eziyet ediyorlarsa. Ya... Ya gittiyse. Ya beni bırakıp gittiyse. Bizi bırakıp gittiyse.
Bunları düşünerek önümde Ateş ve Mücahit'le yürümeye devam ediyorum ama hâlâ hiçbir iz bulamadık. Aslına bakarsak benim pek bir şey yaptığım söylenemez. ben sadece arkada bekleyerek Ateş ve Mücahit'in bir şey bulmasını umuyorum. Başka bir şey yapmama asla izin vermiyorlar. Sürekli "Sen Bahar'ın yanında kal, ben giderim." gibi cümlelerle karşı karşıya kalıyorum.
Yavuz'un nerede olduğu hakkında hiçbir bilgim olmasa bile onun beni bırakmayacağını biliyorum. O beni asla bırakmaz. Onu bulacağıma eminim. Buna tüm kalbimle inanıyorum.
Yazardan
Yavuz dünden beri o adamın onu bıraktığı yerdedir. Her yeri ağrıyordur ve 24 saatten fazla bir süredir hiçbir şey yememiş, su bile içememiştir.
Artık kurtulmak adına hiçbir umudu kalmamıştır ve onu almak için gelecek olan Azrail'i bekliyordur.
Önündeki birkaç saatin kendisinin bu dünyadaki son saatleri olduğunun farkında olan Yavuz artık nefes almakta bile güçlük çekiyordur.
Yıllardır arasındaki küçük de olsa mesafeyi koruduğu o beyaz ışığa çok yakındır artık. Boş bir alanda ışıklara açılan kapının önünde içeri kabul edilmeyi bekliyordur.
Arkasında tanıdığı herkes, önünde beyazlara açılan kapı. Yavuz çoktan kararını vermiştir. Geriye dönüp tekrar onlara gitmeye gücü kalmamıştır artık.
Bir anda karşısındaki kapı açılır Yavuz'un. Ve hayal bile edemeyeceği parlaklıkta bembeyaz bir ışık çıkar karşısına.
O ışığın içinden üç kişi çıkıp gelir ve kapının önünde, Yavuz'un karşısında dururlar. Gülümser Karasu, Ahmet Kartal ve Ali Haydar Bozdağ.
Otopsisinde ölüm nedeni olarak "boğaza uygulanan baskı, intihar" yazan ancak asıl ölüm sebebi cinayet olan Gülümser, elindeki Beşiktaş formasıyla oğluna gidecek olan ancak onlarca kişinin hayatını kurtarmak için bir canlı bombanın üzerine atlamış olan Ahmet, biricik oğlun Ahmet Kartal'ı geride bırakmak zorunda kalan, uğruna savaştığı bayrak inmesin diye 40 kurşun yiyen Ali Haydar.
İşte onlar o beyaz ışığın içinde Yavuz'u bekliyorlardır. Ancak Yavuz'u bekleyen sadece onlar değillerdir. Yavuz'u o karanlık tarafta, karanlık dünyada Bahar bekliyordur. Elif, Hamit, Ateş, Fethi, Mücahit, Mansur, Feyzullah. Hepsi Yavuz'u bekliyorudur. "Gel" diyorlardır ona. "Gitme." Ama bilmiyorlardır ki Yavuz'un artık bir gram bile gücü kalmamıştır.
Yavuz geri dönmeyeceğini biliyordur. O yüzden yıllardır o güzel kokusundan mahrum kaldığı annesine, oğlunun nasıl kocaman olduğunu göremeyen Ahmet'e, ona bıraktığı bayrağın oğlunun odasında ne kadar güzel durduğundan haberi olmayan Ali Haydar'a, canından çok sevdiği karşısındaki 3 kişiye doğru gitmeye başlar. Yürür, birkaç adım atar ve artık sona birkaç adım kalır.
Tam son adımlarını atacakken arkasından bir el onun kolunu tutup durdurur. Hiçbir şey söylemeden karşı tarafa doğru çekmeye başlar, karanlık olan tarafa. Yavuz o an anlar yine gidemeyeceğini, bu iğrenç dünyada bir süre daha kalacağını.
Yavuz yavaş yavaş gözlerini araladığında hiç net olmasa da karşısında bir adam görür. Biraz daha net görmeye başladığında ise karşısında duran adamın biraz önce kendisini beyaz ışığın olduğu yerden çekip götüren adam olduğunu fark eder.
Adam ona bir şeyler söylemeye çalışıyordur ama Yavuz uğultudan başka hiçbir şey duymuyordur. Adam sonunda Yavuz'la konuşmaya çalışmaktan vazgeçer ve Yavuz'u iki gündür hiç kıpırdamadan yattığı yerden kaldırır. Ama Yavuz ne yürüyebiliyor ne de konuşabiliyordur. Adam uzun uğraşlar sonucu Yavuz'u yanındaki ata bindirir ve evine götürür.
"Hatice! Hatice açın kapıyı!"
Adamın sözünden birkaç saniye sonra kapı açılır ve kapıda bir çocuk belirir. Arkasından ise adamım Hatice diye seslendiği kadın gelir.
"Rıza! Ne oluyor, bu kim?"
"Soru sorma aç şu kapıyı iyice çabuk."
"T-tamam. Oğlum çekil kapının önünden."
Hatice kapıyı açar ve Rıza Yavuz'u içeri sokar. İçerideki koltuğa hemen çarşaf yayıp Yavuz'u yatırırlar. Daha sonra yaralarına bakıp güzelce pansuman yaparlar. Hemen sonrasına ise uzun süredir aç olduğunu anlarlar ve uyandırıp bol bol şu içirir, çok az da olsa yemek yedirirler.
Yavuz biraz daha rahatladıktan sonra Hatice Rıza'yı karşısına alıp konuşmaya başlar.
"Kim bi adam Rıza?"
"Bilmiyorum Hatice'm. Bilmiyorum."
"Bilmedigin adamı niye eve getiriyorsun Rıza? Biz güvenli bir yerde yaşamıyoruz ki, iti var kopuğu var."
"Biliyorum canım ama adam orada yerde yatıyordu. Onu orada bırakıp da hiçbir şey olmamış gibi gelemezdim buraya. Hem zaten sıkıntılı biri olsa da bize bir şey yapamaz. Baksana adamın durumu kötü."
"Haklısın tamam. Ama yine de Mustafa'ya söyleyelim yanına çok yaklaşmasın."
"Tamam olur."
Yavuz Hatice, Rıza ve oğulları Mustafa'nın evinde onların yardımıyla hayata tutunmaya çalışırken Bahar, Karabatak ve Keşanlı'ya katılmış olan tim hep birlikte Yavuz'u aramaya devam ediyordur. Hiçbirinin içinde neredeyse hiç umut kalmamıştır ama yine de bundan birbirlerine bahsetmeyip var güçleriyle Yavuz'u aramaya devam ediyorlardır.
Bahar'dan
Umut... Umut neydi? Galiba son bir kaç saattir bu kavramın tanımı benim için yok.
Her dakika hatta her saniye içimde kalan o minicik umut parçası da can verdi. Artık hiç umudum yok, kalmadı.
Yavuzu canlı bulacağımıza artık inanmıyorum. İnanmak istiyorum ama içimden bir ses engel oluyor. Artık içimdeki umut Yavuz'un cansız bedenini bulmak istiyor. O bedene son kez sarılmak, son kez onun için ölümü dahi göze aldığım adamın kokusunu ciğerlerime çekmek istiyorum. Son kez...
Bu çok acı veriyor. Sevdiğim adamı az önce kendim öldürdüm. Neredeydi? Eğer Yavuzun canız bedenini bulursak ben de kıyacağım canıma. Yaşamamın hiç bir anlamı kalmamış olacak çünkü.
Evet, o beyaz ışığı görüyorum. Kaybettiğim herkes bana gülümsüyor. Beni çağırıyor. En başta ise daha ölüp ölmediğini bile bilmediğimiz Yavuz. Beni çağırıyor. Arkada ise beni sevenler var. Başta Elif beni çağırıyor. Fakat bir güç beni Yavuzun yanına itiyor. Yavuz kollarını açmış beni bekliyor.
Ben ise kimseye umudumu kaybettiğimi belli etmeden arıyorum onu. Herkes benim Yavuz'un canlısını aradığımı düşünürken artık ben de cesedini arıyorum.
Bu çok acı ama ben de inanamıyorum artık. Ben de onun yaşıyor olmasına imkan veremiyorum. Onun yaşamasını çok istiyorum ama artık çok yoruldum.
Belki bencillik ediyorum ama ben gerçekten çok yoruldum. Onun yaşadığını ummaktan, yaşadığına inanmasam da kendimi kandırmaya çalışmaktan, ben bir şeyleri umut etmekten yoruldum. Çok yoruldum...
* * *
Hepinize tekrardan merhaba. Bugünkü bölümümüz de böyleydi.
Ben kendim yazarken bile Bahar'a çok kızdım. Ama pek de haksız sayılmaz. Kaç gündür Yavuz'dan haber alamıyor.
Şimdilik benden bu kadar. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız Kurt
FanficBu yalnız bir kurdun hikâyesi, Bu sevdiği kadını kaybedip tekrar bulan ve her şeyin yoluna girdiğini sanan bir adamın hikayesi, Bu sevdiği adam için her şeyi yapmaya hazır olan bir kadının hikayesi, Bu Yavuz ve Bahar'ın hikayesi... *** "Tam 21 gün o...