10

44 21 5
                                    

Yeni dostum dediysem sakın yanlış anlaşılmasın, Bay Nash. Doriano meselesiyle beraber ona karşı da şüphe duymaya başladım. Hatta o gün bu konu kafamı o kadar kurcaladı ki dayanamayıp Cheney'e Doriano ile arasındaki ilişki nedir diye dolaylı yoldan sormaya çalıştım.

Ama verdiği cevaplara, ne yalan söyleyeyim, inandım. Herkesten evvel buraya gelmiş olduğundan dolayı Cheney, Doriano da dahil herkesi tanıyordu. Onun ne kadar "tuhaf" biri olduğunu da bildiğinden sadece aralarında tatsızlık çıkarmadan Doriano'nun huyuna gittiğini söylüyor, arkaplanda kalan bir şeyler olmadığına dair yeminler ediyordu. Zaten ilk gördüğümden beri beğendiğim bu genç adama inanmam zor olmadı, çünkü kafamda oluşan paranoyanın sağlam temelleri yoktu ve gayet kolayca yıkmayı başardı.

Ertesi gün, tuhaftır, hava gayet güzeldi. Güneş, beklenmedik bir şekilde karların üzerine ve ulaşabildiği neresi varsa sımsıcak gülümsemeler yayıyordu. Projesi ile adeta kendi kendine gelin-güvey olan Cheney, bu fırsatı değerlendirmemiz gerektiğini söyleyerek Rio ve beni resmen araziye çıkmamız için zorladı.

Dün yemekhanedeyken, anladığım kadarıyla Cheney ve Rio'nun arası bozuktu. Yemekten sonra da koridorda iken tartıştıklarına şahit olmuştum. Acaba bu adamda ne buldu da bitmek bilmeyen öfkesini ona kusuyor, diye düşünmüştüm kart sesini dinlerken. Bugün de araları kötüydü. Hatta Rio'ya hazır olup olmadığını sormak için odasına gittiğinde, resmen kovarcasına bir dille dışarda beklemesini, hazır olduğunda zaten bir yerlere kaçmayacağını söyleyip kapıyı yüzüne kapatmıştı.

Bir insanın her halde öfkeli olabilmesini nasıl açıklayabiliriz, Doktor Nash? Zannediyorum ki Rio, ruh bilimini bile pes ettirecek bir örnek!

Merkezin garajındaki buz mavisi jiplerden birine bindiğimizde de halen sinirliydi, bu agresifliği yüzünden ikimiz de konuşamadık. Sanki konuştuğumuz an bir bomba gibi patlayacak hali vardı. Çok şükür ki biz söz açmayınca o da bir şeyler söylemedi ve Cheney'in bahsettiği yere yarı stresli şekilde gelebildik.

Cheney, Cassandro Tepesi hakkında konuşurken fazla eğimli olmayan, bir çiftlik evine yetecek büyüklükte bir araziden bahsediyordu. Gidip baktığımızda gördüm ki gerçekten fazla eğimi olmayan, bir çiftlik evi değil koca bir fabrikaya bile yetecek kadar düz ve geniş bir alandı. Önümüze baktığımızda arazi yavaşça yukarı doğru yükseliyor, geldiğimiz yoldan ise aşağı doğru bükülüyordu. Arazinin çıplaklığı ise sadece iki tane az gelişmiş Alp Karaçam ağacı ile bozuluyordu. Geri kalan her şey bembeyaz kardan ibaretti.

Araçtan indiğimizden beri Cheney bir türlü susmuyordu. Aklındaki şey ile ilgili bir sürü gereksiz ayrıntıya giriyor, arada sırada Rio'ya da laf çarpmaktan geri kalmıyordu. Konuşmasına heyecanla anlatırken aniden durup, "Durun, size detaylı göstereyim," diyip arabanın içinden uzuncana bir kağıt çıkarıp kaputa serdi. Bu, hayal gücünde canlanıp bütün bedenini heyecandan kıpır kıpır yapan o şeyin detaylı bir tasarımıydı. Size ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, yağan karı üzerinde toplayıp eriyen suyunu içinde biriktiren ve mekanizması ile enerjiye dönüştürmeye uğraşan kısa boylu fakat geniş bir makineydi bu.

Makinesini tanıttıktan sonra, boş araziye doğru döndü ve kollarını genişçe açarak sanki makinesini elinde tutuyormuş da bir yerlere koymaya uğraşıyormuş gibi bakınmaya başladı. "Evet, Bay Ozario. Siz ne diyorsunuz? Bay Rio, bu konu hakkında olumsuz düşüncelere sahipmiş. Bir de sizin fikrinizi almak isterim."

Aslında Cheney'in mühendisliği ve tasarımcılığı konusunda pek şüphem yok. Makinesi, biraz acayip olsa da, işe yarayacak gibi duruyordu. Arazinin çıplak oluşuna ve eğimsiz oluşuna bakılırsa çığ yeme riski de yoktu. Tek sıkıntı, hem merkeze hem de şehire biraz uzak oluşuydu. Makine ile merkez arasına hat çekmek hayli masraflı olacaktı lakin coğrafi bakımdan gayet iyiydi. Che bello!

-19-

Bay Nash, size itiraf edeyim ki, şu hayatımda aptal bir düşman olarak gördüğüm Rio'ya üzüleceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Doğru, birbirimizden katiyen hoşlanmıyorduk fakat böyle bir sonuç ortaya çıkması beni derinden üzdü.

Cheney ve ben makine üzerinde tartışırken, saçma sapan düşünceleriyle Rio da araya girmeye uğraşıyordu. Gerçekten gereksiz olduğundan mı yoksa ikimizin de onu sevmediğimizden dolayı mıdır bilmem, onu umursamadan devam ediyorduk.

Bir şeyler yapamadığından dolayı öfkelenip -gerçi ne zaman sakinleşti ki?- arabaya binmek üzere yürüyordu. İşte tam bu sırada, ikimizin de anlayamadığı bir çarpma sesi geldi bir anda. Sonrasında ise Cheney, omuzumdan tutup yere attı beni. Hemen ardından ise bir şey tepemizden kurşun gibi hızlıca geçiverdi.

Birkaç saniye yerde kaldıktan sonra ikimiz de ayağa kalktık. Gördüğümüz manzara korkunçtu. Rio, arabanın yan tarafına çökmüş vaziyette acı içinde bağırıyordu. Bir eliyle gözünü tutuyordu. Bağırıyor, küfürler ediyor, hatta ağlıyordu. Dayanamayarak yanına koştum ve yere çömeldim. Rio, elini bir türlü gözünden ayırmıyordu ve bir miktar kan vardı elinde. Neler olduğunu anlamak için elini sertçe çekip baktım ki hiçbir şey yoktu. Göz nâmına hiçbir şey yoktu! Sadece siyah bir boşluk vardı göz yerine. Ben, gördüğüm şey ile şok olmuşken Cheney, "Bay Ozario, dikkat edin!" diye bağırdı.

Cheney aniden üzerime çullanırken, az önce tepemden geçen o kurşun yeniden saplanmıştı Rio'ya. Bu sefer yüzünü çizik çizik hale getiriyor, suratında tepiniyor ve diğer gözünü de çıkarmaya uğraşıyordu.

O an, bir deli gibi bağıra bağıra kaçmak istedim, Bay Nash. Bu şahit olduğum iğrençliğe daha fazla katlanamıyordu gözlerim. Ama ben kaçmayı düşünürken Cheney'in aklı, Rio'yu kurtarmaktaydı. Aniden arabanın içerisine atılıp bir levye çıkardı ve adamcağızı çığlık çığlığa bırakan bu iblise vurmaya başladı. Her vuruşundaki çıkan tok sesi duyabiliyordum, o her vurduğunda Rio biraz daha kuvvetli bağırıyordu. Ben mi? Ben ise dehşet içinde yere uzanmış, olabildiğince o sahneyi görmemeye uğraşıyordum.

Birkaç dakika içinde bütün sesler kesildi. Rio artık bağırmıyordu, Cheney artık vurmuyordu ve en önemlisi, o şeytani varlık artık kanatlarını çırpmıyordu. Ben, sessizliğin verdiği huzurla yavaş yavaş sakinleşirken Cheney, yanıma gelip durumumu kontrol etti. Hiçbir şeyim yoktu, sapasağlamdım ama kendisi, neredeyse dirseklerine kadar kızıllaşmıştı ve gözlükleri de fışkıran kan ile çizik çizik olmuştu. Zorlayarak da olsa başımı Rio'ya -ya da artık ona ne denmeliyse- çevirip baktığım an kuvvetli bir mide bulantısıyla karların üzerine istifra ettim. Hayır, Bay Nash. Benim karları kirletmem önemli değil. Hemen önümde duran ceset ve etrafını kaplayan kan gölü ile zaten kirlenmişti. Cesedin o yüzünü, ya da yüzsüzlüğünü hatırladıkça ellerim titriyor, Doktor. Zira orada bir insan yüzü kaldığına dair hiçbir belirti yoktu.

-20-

Tepenin GözleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin