Doktorun kendisi de çabucak bir muayenede bulundu ve Doriano'nun kliniğe taşınması gerektiğini söyledi. Doktoru getiren güvenlik, yine onun talimatıyla klinikten bir sedye getirdi ve dördümüz birden yaşlı adamı sedyeye bindirip aşağıya taşıdık.
Klinikteki bir yatağa yatırdıktan sonra doktor, birkaç testte daha bulundu ve adamın halen canlı olduğuna kanaat getirdi. Sonra, onu ilk gören ben olduğum için, bana sorular sordu. Ona, hastayı duvara tutunmuş ve halsiz şekilde bulduğumu, yanına gittiğimde bir şeyler mırıldanıp bilincini kaybettiğini söyledim. Düşerken aniden yere yığılmadığını, duvara sürtünerek yumuşak bir şekilde düştüğünü ekledim. Nitekim öyle olmuştu. Doriano, onca lafımı kaldıramayıp dolabımın kapağında bir su damlası gibi süzülüp gitmişti.
Doktor, anlattıklarıma dayanarak Doriano'nun hayati bir tehlike geçirmiyor olduğu yönünde hüküm koydu. En fazla yarım saat içinde kendine geleceğini, endişelenmemem gerektiğini ve eğer istiyorsam onunla kalabileceğimi söyledi. Asıl endişelendiğim şey tam olarak onun sağlığı değildi. Gözlerini açtığı zaman ağızından çıkacak laflardı beni asıl endişelendiren. Bu yüzden, doktor istese de istemese de onun yanında kalmak zorundaydım.
Neyse ki on dakika sonra Doriano gözlerini açtı. Önce etrafına şaşkın bakışlar attı ve sonra gözlerini benim üzerimde kilitledi. Onun hayata dönüş anlarında yaşadığım gerginlik ile az kalsın yer değiştirmiş olacaktık. Ama şükür ki zihnim koyvermeden dayanabildim ama bedenim, sudan çıkmış gibi duran bedenim, sıkıntımı ele veriyordu. Üzerime ağır yük, ahlakıma ve kişiliğime kara bir leke olan bu durumda yapabileceğim tek şey defalarca özür dilemekti. Annesini kızdırmış bir çocuk gibi önünde diz çöktüm ve beni affetmesi için yalvardım. Ama umursamıyor gibiydi. Birkaç saniye gözlerini dinlendirdikten sonra yüzünü yeniden bana döndü.
İşte bu anda tuhaf bir şey oldu. Doriano, kızgınlıkla boğazıma yapışıp söylediğim her lafı yumruğuyla teker teker ağzıma tıkamak yerine neredeyse aklımı kaybedip gerçekliği sorgulamama neden olacak bir cümle kurdu: teşekkür etti. Bay Nash, hayatım boyunca düşünsem söylemediğim laf bırakmayıp resmen dilimle dövdüğüm birinin bana gülümseyip teşekkür edeceği aklımın ucuna bile gelmezdi. O halde, bu lafı duyduğum an geçirdiğim şaşkınlığı az çok tahmin edebilmişsinizdir.
Böyle acayip bir durumda, doğal olarak, neden böyle dediğini sordum. Aldığım o müjdeli cevap ile bütün günahlarımdan arınmış ve bedenime baskı yapan büyük bir yükten sonunda kurtulmuş gibi ferahladım. İlk defa, Bay Nash, böyle bir huzur hissettim hayatımda. Deminden beri içimi kemiren o canavar kayboldu ve derin bir nefes alıp verdim.
-31-
Olaydan hemen önce Doriano, kendisinin de bilmediği ama ancak tahmin edebildiği bir sebepten dolayı zayıf düşmüştü. Bu zayıflık zamanla bütün vücudunu sarmış ve eğer doğru söz bu ise, yıkılmaya yer arıyormuş.
"Birkaç gündür yaşadığım keyifsizlikten dolayı yemekhanede verilen yemeklerden pek fazla yiyemedim," diye anlatmaya başladı yerinden doğrulup oturduktan sonra.
"İnsanın keyfi kaçık olunca yediği yemek bile tatsız geliyor. Yine de aç kalmamak için zorla bir şeyler yemeye çalıştım ama sanırım yeterli olmamış. Seninle koridorda karşılaşmadan önce hava almak için dışarıya çıkmıştım. Lakin dizlerimde uyuşma hissetmem ve başımın dönmesi ile kendimi içeri attım. Bir yerlere yıkılmadan önce hızlıca odama koşturayım dedim ama olmadı. Yavaş yavaş gözlerim bulanıklaşmaya başladı ve yürüyemeyecek kadar baş dönmesi çektim. Ben de mecburen önüme çıkan ilk şeye tutunmak zorunda kaldım. Ben, sakinleşmeye çalışırken bir anda birisi beni tuttu ve düşmemi engelledi. O sırada ağızındaki kıpırtı ile bir şeyler söylediğini anlayabiliyordum ama kulaklarım işittiği halde beynim bu seslerin ne olduğunu çözmeyi reddediyordu."
İşte bu anlattıklarından sonra istemsizce bir gülümseme oluştu suratımda.
"En son orada kalmıştım ama gözlerimi açtığımda buradaydım. Sen de yere çöküp yalvarmaya başladın. Neler oluyor Ozario? Neyi affetmemi istiyorsun?"
Sonradan söylediklerini umursamamıştım bile. Ben, o sırada önce kıkırdamaya daha sonra da isterik şekilde kahkahalar atmaya başladım. Akıttığım o kadar ecel terinin boşuna olduğunu görüp sevinçten mi ağlıyordum işte burasını bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yolumu doğrultup odadan çıkana kadar kahkaha atmış olmam.
Güle oynaya odama döndüğüm zaman kendimi kanepeme attım ve gözlerimi kapadım. Gülmem kesilmiş olsa da yüzümdeki gülümseme hala duruyordu. İşin ilginç tarafı, kendimi bıraktığım o yerde beynim durmuş gibiydi. Bir insan, Merisi'nin de dediği gibi, hiçbir faaliyette bulunmadan edemez fakat şimdi zihinsel olarak herhangi bir harekette bulunamıyordum. Yüzüm gülüyordu, bedenim rahattı fakat aklım bomboştu. O an aklımdan bir şeyler geçirmeye çalıştım. Bir şeyler düşünebilmek için çok çabaladım ama ne zaman aklıma bir şeyler gelse, makasla kesilmiş gibi yarısında tekrar o zihinsel boşluğa geliyordum. Onca kahkaha ve gülmenin ardından böyle korkunç bir şey yaşamanın beni ne denli ürküttüğünü anlatamam. Yüzümdeki o gülümsemenin sebebi kaslar da hareket etmeyi reddetti ve yüzü güler içi ürker bir halde kaldım.
Geçirdiğim bu rahatsız birkaç dakikanın ardından çok şükür normale döndüm. Yeniden düşünebilir ve yüz kaslarımı hareket ettirebilir hale geldim. Bu durumdan kurtulabildiğim için sevinmem gerekirdi. Ama içimde başka bir korku ortaya çıkmıştı. Ben deliriyor muydum? Kanıtsız şüphelerime düşünce akışımda kesilme eşlik etmeye başladı. İşte bu anda korkmaya başladım, Bay Nash. Açıklayamadığım bu olaylar yüzünden kendimden korkmaya başladım.Eğer böyle bir şey olursa nasıl alay konusu olurum, biliyor musunuz Bay Nash? Arkamdan "Profesör çalıştığı yerde delirdi!" diye dalga mı geçecekler yani? Hayır, asla! Buna izin vermeyeceğim. Günlerdir bana eziyet etmekten başka bir işe yaramayan bu vesveselerden, zihinsel sel baskınlarından ya da her neyse bu sefer beni etkilemesine izin vermeyeceğim. Merisi'nin dediğini uygulamaya geçtim. Alelacele bir sınıf hayal ettim ve zavallı aklımı o karabasanların elinden alıp hayal gücümün kucağına bıraktım. Kendimi bir tahtanın önünde hayal ederek görünmez bir tebeşir aldım elime.
-32-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tepenin Gözleri
Mystery / ThrillerJeolog profesör Luca Ozario, yapılan bir keşfi fırsat bilip kendini öne çıkarınca yeni kurulan bir araştırma merkezine davet edilir. Alp Dağları'nın kıyısında bulunan bu merkeze geldiği günden itibaren işler hiç de beklediği gibi gitmez. Bir yandan...