20

32 19 7
                                    


İlk başta, söylediği şeyi duyduğum halde anlayamadığım için yürümeye devam etmeye çalıştım ama sonunda yorgun zihnim o kelimelerin şifresini çözdüğünde büyük bir korkuya kapılıp donakaldım. İçimden bir ses, belki de günlerdir süren halimin sebebi o ses, beni durdurmak için yalan söylüyor olduğunu fısıldasa da kararsız kaldım. Oraya geri dönmek istemiyordum ama adım atmak bile ağır bir zahmet haline geldi bir anda. Ne yazık ki beni kollarımdan tutup içeriye sürükleyen güvenlikler benim yerime seçim yaptı ve bununla yetinmeyip güvenlik odasında bir sandalyeye kelepçelediler.


Dakikalarca dil döktüm, yeminler ettim, yalvardım ama şüpheli durumumu bir türlü üzerimden atamadım. Ne kadar süre kelepçeli kaldığımı bilmiyorum ama bana saatler gibi gelen bu sürede neler söylediysem hiçbir cevap vermediler. Sanki ağızları mühürlenmiş gibi tek bir ses dahi çıkarmadılar ve kötü kötü bakmaya devam ettiler. En sonunda içeriye Müdür Basilio da dahil dört kişi girdi. Yanındaki üç kişinin kim olduğunu anlamak için kollarındaki Polizia di Stato yazısını okumaya gerek yoktu. Petrol mavisi uzun paltoları ve aynı renkteki kepleri ile ne olduklarını belli ediyorlardı. Zaten küçük olan bu oda bir anda insan, daha doğrusu polis dolunca hissettiğim ağırlık kat be kat arttı. Terlemeye başlamıştım, üzgün ve aynı anda kızgındım. Bu üç kişi, sadece ortaya çıkmaları ile duygusal olarak darmadağın etmişti beni. Aralarından birisi, yaşlı oluşuna bakarak diğerlerinin üstü olduğunu düşündüğüm polis, güvenlikleri dışarı çıkarttı ve gayet sakin hareketlerle önümde duran sandalyeye oturdu. Daha genç olan diğer polislerden birisi, kaşlarını çatmış, eline geçsem beni paramparça edecek gibi bir nefretle bakan Basilio'nun yanında bekliyordu. Benim yakınımda duran üçüncü polis ise, yaşlı olanın bir el hareketinin ardından göğüs cebinden bir not defteri ve kalem çıkardı.


"Adınız Luca Ozario, doğru mu?" dedi beyazlamaya başlamış pos bıyıklarını ağızı ile beraber oynatarak. Onayladım. O da kafasını yukarı aşağı salladıktan sonra devam etti.


"Peki, Bay Ozario. Şu anki durumunuza bakılırsa makul birisiniz. Zira tek elinizin bağlı olduğu kelepçe neredeyse açılmış olduğu halde kaçmayı denememişsiniz."


Eğer, Bay Nash, bu polis kelepçemin gevşek olduğunu söylemeseydi hiçbir zaman fark edemezdim. Başından beri öyle bir pişmanlık ve suçluluk duygusuyla boğuşuyordum ki elime bakmak aklıma bile gelmedi. Gerçi, serbest kalıp kaçsaydım ne kadar iyi olurdu, orası tartışılır.


"O zaman size karşı dürüst olayım. Sırf buraya gelebilmek için daha önce denemediğimiz bir yüksekliğe çıktık ve birkaç kez az kalsın aracımızla beraber aşağı yuvarlanıp gidiyorduk. Siz, genç olduğunuz için bilemeyebilirsiniz fakat benim gibi ihtiyarlar için böyle heyecanlar bir gün ölüm sebebi olur."


Tatsız bir şeyleri ağızına atmış gibi yüzünü buruşturdu, alnından çenesine kadar eliyle yüzünü sildi ve kepini alıp arkasına, sandalyesinin dayalı olduğu masanın üzerine bıraktı.


"Benim neler çektiğimi anlıyorsunuzdur. Şu an Tanrı'dan tek dileğim, emekli olana kadar hayatta kalabilmek. Ama bazen Tanrı, karşıma kaba saba insanlar çıkarıp işimi zorlaştırıyor. Umarım, Bay Ozario, siz öyle değilsinizdir, değil mi?"


Nereye varmak istediğini sezebiliyordum. Yaşını öne sürerek üstü kapalı şekilde fazla kafamı ütüleme, ne diyorsam onu yap diyordu. Bu gizli emrine karşı gelmeyecektim- karşı gelmenin bana bir faydası yoktu. Ben de kelimelerin gölgesindeki bu mesaja itaat ettim ve kendi kendime sakin olacağıma dair söz verdim.


-39-


"Suskunluğunuzu bir evet olarak kabul ediyorum. Lütfen soracağım sorulara dürüstlükle cevap verin. Yalan söylemeniz hiçbir işe yaramaz."


Hazırdım. Yalan söylemeyecektim ama tam zamanında, bana pis pis bakan Basilio'yu bile yerin dibine geçirecek şeyler söyleyecektim. Ama şimdilik sadece onaylar şekilde başımı sallamakla yetindim.


"Bay Basilio'nun bize anlattığına göre, bu sabah saat 05:30 civarında yüksek bir ses duyulmuş ve herkes bu sesten korkarak uyanmış. Ses çıkaran şeyin ne olduğunu görmek için dışarı çıkılmış. Hemen hemen herkes ya balkondan ya da direkt olarak dışarıya çıkıp sesin geldiği şeyi görmeye çalışmış. Bu esnada iki kişi hariç herkes oradaymış; siz ve Bay Merisi. O sese binanın bitişiğindeki rüzgar gülünün devrilmesi sebep olmuş. Zaten eğik duruyormuş ama çalışır durumda olduğu için yerinden sökülmemiş. Bay Ozario, bu olay gerçekleştiği sırada siz neredeydiniz?"


Sabah duyduğum o korkunç uğultunun sebebi buydu demek. Halbuki ben o sesi, hayata veda etmeden önce duyduğum son ses sanıp saçma bir düşünceye kapılmış ve umursamayıp ölmüş, yani uykuya geri dönmüştüm. Eğer bu soruya, hayatımdan şüpheli bir şekilde yatağımda yatıyordum, diye cevap verseydim eminim beni bir tımarhaneye kapatırlardı. Ben de daha ilk soruda az önce verdiğim sözü çiğnemek zorunda kaldım ve o sesi duyduğumu fakat rüyamda duymuş olduğumu sanıp umursamadığımı söyleyip geçiştirmeye çalıştım.


"Peki, saat kaçta uyandınız? Uyandıktan sonra kimlerle görüştünüz?"


İşte beni suçlu ilan edebilecekleri yer burasıydı. Eğer az önceki yalanımı da katıp ne söylemem gerektiğini sadece birkaç saniye içinde hesaplayamazsam aklımı okumaya çalışıyormuş gibi dikkatle bana bakan bu adamdan kurtulamazdım.


Ama insanların stres altındayken daha hızlı düşünebildiğini burada deneyimledim. Aniden aklımda beliriveren onlarca dağınık şeyi yavaşça, arada bol bol nefes alarak bir düzen içinde anlatmaya giriştim.


Öncelikle son zamanlarda yaşadığım o acayip saldırıları anlatarak tıpkı bu kurnazın başta yaptığı gibi arkaplan oluşturdum. Sonra, bu olayların doğal bir sonucu olarak maruz kaldığım sıkıntılardan bahsettim ve Müdür Basilio'nun bana destek olabilmesi için Bay Merisi'yi gönderdiğini ve kendisinin de hakikaten bana çok yardımı olduğunu, onu öldürmek bir yana dursun kılına bile zarar vermemin benim için imkansız olduğunu ekleyerek Merisi'yi karşı taraftan kendi yanıma çektim. Son olarak da Merisi'nin tavsiyesi üzerine hastaneye gittiğimi, oradaki doktorumun bana stres yaşatan yerden uzak durmasını söylediğini ama Basilio'nun nedense buna izin vermediğini söyledim. Kendime bir süre kalacak bir yer bulduğumu ve Basilio ne derse desin gitmekte karar kıldığımı ekleyerek lafımı bitirdim ve namluyu ona çevirmiş oldum.


"Bunu bize anlatmamıştınız, Bay Basilio. Sizinle konuşacak daha çok şeyimiz varmış." diyerek yerinden kalktı polis. 


"Siz, Bay Ozario, doktorunuz ile görüşmeden kesin bir hüküm vermem yanlış olur. Lütfen sizinle iletişime geçmeden bir yerlere ayrılmayın. Serbestsiniz ama bir şeylere kalkışmayın."

Tam polis Basilio ile birlikte dışarı çıkarken, az önce çantamı karıştırdığı belli olan gençlerden birisi ona seslendi ve bir şey verdi.


"Ve Bay Ozario, bir süreliğine kartınızı almak zorundayım. Umarım şu sıralar para harcamak zorunda kalmazsınız." dedikten sonra hep birlikte odadan çıkıp gittiler.


-40-

Tepenin GözleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin