18

40 20 15
                                    


Cheney'in son sözleriyle içime serptiği kuşku tohumlarının filizlenmesine engel olamadım. Haklı olabilir miydi? Basilio'nun parmağı mı vardı zihnimdeki karmaşada?


Ben düşünmeye başlarken Cheney, sonuçların çıkıp çıkmadığını kontrol etmek istediğini söyleyerek yanımdan kalktı. Bir hastane bahçesinden ziyade bir hapishane bahçesini andıran, güzellikten, iç açıcılıktan, estetikten tamamen yoksun bu bahçedeki diğer insanlar arasında yalnız kaldım. Cheney'in konuşmasıyla dağılan dikkatim yeniden düşüncelerime odaklandı. İçimdeki o tohum büyüdü, dallanıp budaklandı ve içimden çıkarak yanıma oturdu. Kulaklarıma fısıldamaya başladı: ya doğruysa?


Şu ana kadar Müdür Basilio'nun bana kastedeceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama insanın asıl şüphelenmesi gereken kişiler en umulmadık kişiler değil midir? İşte bu da güzel bir örnekti. Basilio'nun neden böyle bir şey yapmış olduğunu anlayamıyordum. Kendisi ile şu istifa meselesi dışında bir sorunumuz olmadı. Zaten kendisi ile kişisel olarak nadiren görüşüyorduk. Peki neydi ardındaki sır? Başımın üzerindeki ödül neydi de o, bunu almaya uğraşıyordu? Benden nefret eden birisi ile mi anlaşmıştı?


Tam bu anda aklıma Rio geldi. Onunla önceden beri kavgalı olduğumuz bilinen bir şeydi. Belki de Rio'nun bir akrabası, onun ölümünden beni sorumlu tutuyordu. Bir şekilde Basilio ile iletişime geçmiş bu kimliği belirsiz şahıs, yapmadığım bir şeyin acısını çıkarmak istiyordu. Demek ki Basilio bu yüzden gitmemi istemiyordu. Çünkü tepeme yağdıracak onlarca bela, yapacağı fazlaca zulüm var. Peki ya ben? Bu gerçeği anladığım halde gidip kara bulutların altına mı gireceğim? Hayır, asla! Ne olursa olsun, ister beni bir yerlere şikayet etsin isterse de son kuruşuma kadar alsın. Zihnim üzerine oynanan bu kirli oyuna daha fazla izin vermeyeceğim ve geri döndüğümde pılımı pırtımı toplayıp kaçacağım buradan.


Ama ya sonra? Sonra ne yapacaktım? Güzelim işimi bırakıp gelen ben burada mahvolmuş onca günlerimi geride bırakıp eve mi dönecektim? Asıl soru, hangi parayla? Merkezde paranın geçersiz olduğu ve gelen kişilerin yanlarında para getirmesinin lüzumsuz olduğu belirtilmişti davetiyemde. Ben de yanıma ancak taksi parası alarak geldim. Daha maaşımı bile alamamışken neyle dönecektim geri? Eğer buralarda bir banka bulabilirsem işte o zaman umut var benim için. Bankaya yatırdığım paramı çekip gidebilirdim buradan. Evet, bir kurtuluş yolu çıktı. Ama planımı gerçekleştirmek için kartımı almam gerek. Ne olur ne olmaz diye yanıma aldığım banka kartım odamda öylece duruyor. Fakat şimdi öncelik, geri kazanabileceğim paramda değil kaybettim mi geri gelemeyecek sağlığımda. Önce test sonuçlarını ve doktorun teşhisini öğrenmem gerek.Ben kendi kendime bunları düşünürken Cheney gözüktü bahçeye açılan kapıda. Bir elinde kulağına dayayıp bir şeyler mırıldandığı telefonu diğer elinde ise birkaç parça kağıt bulunuyordu. Kapıdan sonra gelen birkaç basamağı indi ve telefonunu kapatıp yanıma geldi."İşte sonuçlar burada, Bay Ozario. Kendim ne olduğunu çözmeye çalıştım ama tıbbi terimlere hakim olmadığım için bilemedim. Hadi, şu doktora gösterelim de neymiş öğrenelim."


-35-


Merkeze geri dönerken halen aklımda artık bir insandan ziyade bir iblise, bir caniye ve bir katile dönüşmüş Basilio ve onun karanlık işleri vardı. Sis yüzünden önünü göremeyen şoförümün ani direksiyon kırmaları bile araya girip zihnimi meşgul edemiyordu. Bu sefer düşündüğüm şey, bundan sonra bana yapılacak kötülükler ve bunları nasıl def edebileceğimdi. Bu durumda çok dikkatli olmalıydım. Zira merkezin doktoru ile çok içli dışlı olan iki yüzlü Merisi, hastaneye gittiğim haberini çabucak elebaşı Basilio'ya bildirmiştir çoktan. Eğer öyleyse artık her an her şey olabilir. Hatta şu an çarpma endişesi ile kaygılı şekilde jipi süren Cheney bile bir şeyler yapabilir bana. Belki burnumuzun dibini göremediğimiz bu sisi kullanarak beni buracıkta katleder ve cesedimi bir yerlere atıverir. Olmaz mı? Olmadı zaten. Cheney'e karşı bir şüphem yoktu. Yani bugün Merisi ile görüştüklerini görene kadar yoktu. Aralarında ne konuşmuşlardı benim hakkımda? Hain bir planın üyesi mi olmuştu yoksa bu kibar genç?


Şu an aracı sürmeye konsantre olmuşken sormanın tam vaktiydi. Eğer gizli bir şeyler çeviriyorsa düzgün bir cevap verene kadar bir şeyler gevelemesi gerekir.


"Bay Doriano ile ilgili bir şeyler sormuştu. Nedendir bilmiyorum ama ona çok takıntılı hale geldi Merisi. Fırsatını bulsa odasına kamera bile yerleştirir."


Düşündüğüm gibi olmadı. Yalan söyleyen bir insanın aksine bir saniyeliğine bile olsa durup düşünmedi. O halde Cheney temizdi. Ama onun bu temiz oluşu beni kirletti. Ya benim odama kamera koymuşsa? Ne de olsa en az müdür kadar yetkiye sahip birisi. Güvenliğe gidip şu kapıyı açın dese kim olmaz der ki?


Muhtemelen test sonucunun ne olduğunu merak ediyorsunuzdur, Bay Nash. Devam etmeden önce bu merakınızı gidereyim.


Çekilen beyin MRımda herhangi bir problem çıkmadı. Beynimin herhangi bir bölgesinde herhangi bir bozukluk yoktu- bu iyi haberdi.


Ama beynimin sağlıklı yapısını bozacak bir durum söz konusuydu- bu da kötü haberdi.


Bu şey, adını yazabilmek bir yana dursun okuyabilmenin bile hayli emek istediği bir kimyasaldı. Zehirleniyordum. Bir şekilde beni zehirliyorlardı ve bu zehir beynime etki edip, nöroloğun teşhisine göre, deliryum adında bir rahatsızlığa sebep oluyordu. Tek tedavisi ise bu kimyasala nereden maruz kaldıysam oradan uzak durmaktı. Durmasına dururdum da o şey neydi bir bilsem!


Küçük maceramızın sonuna geldiğimizde adeta atlayarak jipten indim ve hızlı adımlarla odama ilerledim. Tam anahtarımı deliğe sokup açıyordum ki Cheney seslendi arkamdan.


"Az önce güvenlikle konuştum, Bay Ozario. Bay Doriano ve Merisi sizinle görüşmek istiyorlarmış. Bizi yukarıda, kütüphanede bekliyorlar."


Durup dururken ortaya çıkan bu çağrıya karşı tepkim koşarak uzaklaşmak oldu. Ama keşke bunu sadece aniden aklıma gelen bir fikir olarak değil de fiziksel olarak yapabilseydim. Mecburen anahtarımı cebime geri koydum ve isteksiz adımlarla merdivenlere doğru yürüdüm.

-36-

Tepenin GözleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin