Şuan en huzurlu olduğum aktiviteyi yapıyordum: yatağımda yatmak.
Her zaman yastığa kafasını koyar koymaz uyuyan kişilerden olmak isterdim. Muhtemelen Tanrı tarafından verilmiş en güzel hediye olurdu bu özellik. Ben gün içinde esnemekten ağzı yırtılan fakat gece yatağa yatınca gram uykusu kalmayan bir insanımdır. Kesinlikle lanetlendiğimi düşünüyorum, başka açıklaması olamaz.
Bu özelliğim kendimden nefret ettiriyor. Şimdi olduğu gibi.
Uyuyamadığım için mi düşünüyorum yoksa düşündüğüm için mi uyuyamıyorum bilmiyorum fakat birkaç gündür aklım son yaşadıklarımda dolaşıyordu.
Yeniliklerden korkan biriydim. Kendimi yabancı hissettiğim durumlarda, yerlerde, insanların arasında rahatsız hissederdim. Bu yüzden bir şeylerimi değiştirmem çok zor olurdu. Belki de korktuğum şey yeniliklerden ziyade ayrılıklardır. Duygusal biri sayılmasam da kim ayrılıklarda duygulanmaz ki? Ve bunu yenilik konusuyla bağdaştırırsak da her ayrılık eskiye veda, yeniye merhaba sayılmaz mı?
Dün eski başkanla eski binada buluşmuş, oturmuştuk. Veda ettiğimiz tek şey aramızdaki işti, ilişkimizi kesmek zorunda değiliz ki zaten kesmeyiz diye düşünüyorum. Başkan Kim bizler için başkandan çok yakın bir arkadaş, ailemiz gibiydi. Yıllarca birlikte çalışmıştık. Üstümüzdeki emeği çok fazlaydı ve kimse onun yerini dolduramazdı.
Bighit artık o kadar güzel gelmiyordu gözüme. Ben her zaman küçük ve samimi ortamları sevmişimdir ama Bighit öyle değildi. Bu tıpta hangi durum olarak tanımlanır bilmiyorum ama büyük, kalabalık ortamlarda kendim olamıyorum. Üstümde hep bir çekingenlik, utangaçlık oluyor. Çok fazla insan görünce kendime yeni bir kişilik, yeni bir maske oluşturuyor gibi hissediyorum. Gerçekten öyle mi değil mi bilmiyorum ama artık bu durumu kabullenmeye karar verdim.
Ah düşündükçe içim daralıyor ve daha da uykum kaçıyor. Belki de ulaşılmaz gelen bir şirkete ulaştığımız için Bighit hakkında böyle düşünmeye başladım.
"Sowon Unni!" Tavanla bakışmamı bölen böğürüşle kapıya baktım. Sanki arkasını görüp neler döndüğünü görebilecekmişim gibi...
Bugün erken uyumaya gitmiştim. Komidindeki saatime bakınca akşam 11'e geldiğini gördüm. Derin bir nefes vererek yataktan kalktım. Zaten uyuyamıyorum bari gidip içeriye beni neden çağırdıklarına bakayım.
Salondan içeri girdiğimde alışık olduğum manzarayla gözlerimi devirdim. Bora Yejin'i yere sermiş, üstüne oturmuş onu yastıkla dövüyordu. Jiyeon da onları fotoğraflamakla meşguldü. Geldiğimi ilk fark eden Yejin oldu. Bana bir şeyler demeye çalışıyordu fakat attığı kahkahalardan asla belli olmuyordu ne dediği. Salak kahkahalar eşliğinde dövülüyordu.
"SO-SOWON!" Biraz daha gülüp kendine gelmeye çalıştı.
"Kurtar beni lütfeen~" Kafamı sallayıp Bora'ya doğru yaklaştım.
"Bora tamam hadi kalk." Beni dinlemeden Yejin'i boğmaya çalışınca Jiyeon kahkaha atmaya başladı. Ben de gülmelerim arasından Bora'yı Yejin'i üstünden almaya çalışıyordum ama sinirlenince zapt edilemesi çok güç bir insandır kendisi.
"Bora hadi ama!" diyip onu yan düşürmeyi başarınca yastığıyla bana da yandan bir tane vurdu. Gözlerimden ateş çıkarırcasına suratına baktım. Benim bakışlarımı görünce biraz sakinleşti.
"Ya! Bu salak dayağı hak ediyor, karışmasana!"
"Benden yardım istedi. Bizim raconumuzda yardım isteyene yardım edilir." Herkes yüzünü buruşturup bana bakınca benim de yüzüm buruştu. Şu sıralar çok fazla mafya dizisi izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lively - JJK
FanfictionYoon Sowon Kore'de son derece normal bir hayata sahip olan, küçük şirketlerine göre hatrı sayılır bir K-pop grubunun lideridir. Sowon'un normal ve durağan hayatı Bts ile yolları kesişmeye başlayınca hareketli bir hal almaya başlamıştır. • 06.12.20