Merhaba, ben geldim.
Sizlere ufak bir şey söylemek istiyorum. Hikayenin bu bölümünü lütfen dikkatli okuyun çünkü bir çok bilgiyi bu bölümde ortaya atacağım.
Ve lütfen, lütfen benimle fikirlerinizi paylaşın. Çünkü çok önem verdiğim bir bölüm oldu bu bölüm.
Oy vermeyi unutmayın, teşekkür ederim💕
♠️
Bazı taşlar vardır. Ayaklarımıza, elimize hatta bütün vücudumuza takılan. Bizi bir yerlerden sürükleyip, bilmediğimiz bambaşka yerlere bırakan.
Şimdi o taşların biri omzuma, bir diğeri ise ayağımın ucuna takılmış, beni yerle bir etmişti..
Hiç tanımadığım bir düşmanım vardı. Belki de birden fazla düşmanlarım..
Nasıl getirildiğimizi ilginç bir şekilde hatırlamıyorum. Ona, Ernest'e seslendiğim o dakikadan sonrası zihnimde bir yerlerde firari etmişti.
Şimdi ise Archer'la birlikte bilmediğimiz saçma sapan, yıkık dökük harabe bir binanın bar odasındaydık.
Evet, çok ironi bir durumdu. Bizi kaçırıp getirdikleri yer bile onlar kadar saçmaydı.
Bileğime geçirilen prangalara kaydı gözüm. Sağ bileğimde parlayan turuncu bileziğin gizeminden bihaberdim.
Omzumun üzerinden sol tarafıma, Archer'a baktım. Hala uyanmamış, başı önünde bir vaziyette uyukluyordu. Bileklerinde ise bende olduğu gibi sert prangalar boy gösteriyordu.
İçeride gözlerimi gezdirdim. Bar tabureleri binanın eski olmasına rağmen yep yeniydi. Sanki hiç dokunulmamış, hiç oturulmamış gibi sapasağlamdı.
Odanın solan kahverengi kapısının kulpu aşağı doğru evrildi.
Oturduğum sandalyede huzursuzca kıpırdandım. Oğlumun varlığı beni güçlü tutmaya çalışıyordu. Onun kıpırdanması, karnımın hiç olmayacak bölgelerine tekme atması bana 'Ben buradayım anne' diye seslenmesiydi.
Onun varlığına şükrederek güçlü durmak zorundaydım.
Yüzünde, yerleştiği yeri terketmek istemeyen lanet gülüşüyle Ernest girdi içeri.
Bir zaferi kazanmış edasını taşıyordu sıfatında.
"Ne istiyorsun bizden?" diye sordum. "Neden kaçırdın bizi?"
İşaret parmağını, yüzünde bulunan takma elinden dolayı yarısı görünen dudağının üzerine örttü.
"Yapma böyle güzel kız, bak Archer'ı uyandıracaksın" ses tonundan bile irin akıyordu. İçi dışı kötü olan insanların ta kendisiydi o.
Prangaların demir kısımları hışırdadığında sol tarafıma bakarak Archer'a döndüm.
Kaşlarını çatmış, öfkeyle Ernest'i izliyordu. Yeni uyanmışlığın mahmurluğu hala üzerindeydi.
Ciğerime yayılan korkuyla derin bir nefes alırken, tekrar Ernest'e döndüm.
"Neden yapıyorsun bunları?" sinir bozucu ufak gülüşlerle bize yaklaştı. Açık kalan kapının arkasından varlığını daha önce hiç fark etmediğim iki kişi içeri girdi.
Gözlerim yuvalarından çıkacak kadar heybetli bir şekilde açılıverdi.
İkisini de tanımıyordum ancak önden giren siyah saçlı adam Brand'ın aynısı denebilecek kadar ona benziyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN MAVİSİ
ParanormalMumun içinde eriyen bedenlerdik. Mumun üzerinden gökyüzüne dağılan ince dumanında bir parça bizden vardı ve gökyüzünde ruhlarımızla raks ediyordu tenimiz. Tek bir farkla. Ruhumuz... Hatta bedenlerimiz bile birbirine saplı şekilde dans ederken, zihni...