"Senin Rap'in daha güzeldi." diye ona karşılık vermiştim ama umarım kızardığımı görmez.
"Dinledin mi?" diye düz ifade ile bana bakınca bir an afalladım.
"Neden dinlemeyeyim ki?" diye merakla baktığım da yerinde huzursuzca kıpırdanmış ardından biraz eğilmişti.
"Soruma soruyla karşılık verilmesini sevmem ama ben sorumu netleştireyim. Telefonuna bakmaktan beni dinledin mi?" gayet sakin görünüyordu ama cümleleri sanki laf dalaşındaymışız gibi hissettirmesi normal mi? Hem şimdi neden suçlu konumuna düştüm ki?
"Şarkın bitince bakmıştım telefonuma son ana kadar kulaklarım ve gözüm sendeydi." cevabımdan memnun olmuşçasına gülümsedi. Korkmadım değil. Demin öldürmediği kalmıştı desem yalan olur.
Namjoon bakmaya devam edince ben de göz temasını kesmemiştim. Tek bir kelime daha etmedik. Gözlerimiz birimize kenetlenmiş gibiydi. Gözlerinin içi parlıyordu ve ben gözümü çekmek istiyordum ama neden yapamıyorum? Ona bakmak beni hipnoz ediyor gibiydi. Göz bebekleri bu dünyaya getirilirken özel olarak mı şekillendirildi?
Tae'nin sahte bir şekilde öksürmesi ile gözlerimi kırpıp duruşumu dikleştirdim ve masaya bakmaya devam ettim. O da öksürüp kalktı. Bir şarkı daha söyledi. Yine her yeri ter içinde kalmıştı çünkü bu sefer kook, jimi, Jin ve Hoseok'ta şarkıya eşlik etmişlerdi. Bu da onları daha çok eğlendirdiği için iyice kan ter içinde kalmışlardı. Gelip ceketini eline aldı. Jungkook'sa yanımda duruyordu.
"Hadi gidelim artık." kafamla onaylayıp çıkışa yöneldim. Şu anda o kadar yakışıklı görünüyordu ki üstüne atlamamak adına kendimi çok zor tutuyordum yalan yok. Ceketini kavrayan elinden koluna doğru damarları belirginleşmişti. Woah harika görünüyor.
"Beni süzmen bittiyse arabaya binelim mi?" çok mu belli ettim. Ben aslında burada yoğum!
"Tamam kızarma hemen kim bu adama bakmamayı başarabilir ki." alayla söylediği için sinirlenmiştim. Kızarmış mıydım?
"Hah? Ne dedin etrafı Ego kapladığı için göremiyorum da." diyerek elimi güneş varmış gibi gözlerimin üstüne koyup etrafa baktım.
"Ha! Ha!" diyerek alayla güldü. Ben de omuz silkip arabaya bindim. O da yerine binince araba tuhaf bir sessizliğe büründü. Ağzını açıp geri kapatıyordu. Sanki bir şey söylemek istiyormuş gibi. Ben de ona bakıyordum dudaklarımı bir birine bastırarak. Bıkkınlıkla nefes verince onu taklit edip ben de nefesimi bıraktım.
"Ah! Namjoon ne söylemek istiyorsun söyle artık." diye isyan edince irkildiğini gördüm.
"Aa şey ben bugün çok eğlendim." bir kaç saniye bana bakıp dudaklarını bastırarak güldü ve önüne döndü.
"Ben de çok eğlendim. Arkadaşların çok eğlenceliydi." dediğim de Namjoon'un telefonu çaldı Hoparlöre alarak konuştu.
"Efendim!"
"Namjoon Oppa yarın geliyorum." diye bir kadın çığlığı yükselmişti ve ben yüzümü buruşturmakla yetinmiştim. Hoparlörde olduğu için sesi arabayı doldurmuştu.
"Aa bu harika seni özledim bebeğim." WTF! Az önce bebeğim mi demişti o? Telefonum çalınca meşgule ettim. Muhtemelen Tae beni merak etmişti.
"Yarın şirkete geleceğim."
"Tamam sana öğlen güzel bir şeyler ısmarlarım."
"Öpüyorum sevgilim bay."
"Ben de." kapatıp bana baktı. Uzun sürek baktığı için ben de kafamı ona çevirip kaşlarımı havalandırdım. Neden bakıyorsun gibisinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RM Big Boss (Tamamlandı)
AdventurePatron ve sekreter arasında geçen küçük çaplı maceraları anlatan kısa bir hikaye.. Namjoon- "Hayır Min-Young benim sekreterim yani bana emanet."