Namjoon her fırsatta yanıma adımladı. Bana bir şey söylemek için geldi ve ağzını açınca istifimi hiç bozmadan diğer yöne kaçtım. Lavaboya gidip Tae'yi aradım.
"Alo abi burası çok güzel işin bittiyse sen de gelsene. Bu gece de burada kalacakmışız."
"Bir anda nereden esti?" dedi ama kalabalık içindeydi sanırım biraz bağırmıştı.
"Yanımda olmanı istedim."
"Çok şanslısın küçük hanım. Sana sürpriz yapmak için geliyordum zaten. Yarım saate oradayım. Şu anda mola vermiştim kafedeyim."
"Oley seni seviyorum." diyerek kapatıp çıktım. Demek bu yüzden arabada olup olmadığını sorunca yanıtlamamıştı. Çok mutlu oldum! Lavabodan çıktığım gibi bir cüsseye çarptım. Ser bir cüsse. Namjoon ellerini göğüsün de birleştirip sinirle soluyordu kaşlarını ise çatmıştı.
"Kimi seviyorsun?" takmayıp ilerleyince kolumdan tuttu ve kendine çeviri.
"Bırak kolumu!" diyerek kaşlarımı çattım.
"Sana bir soru sordum!" dedi yine burnundan soluyarak.
"Seni ilgilendirmez." diyerek kolumu kurtarmaya çalıştım. Ama bırakmıyordu.
Müdür-"Namjoon bey?" diye bir ses gelince ikimiz de oraya baktık.
"Min-Young hanım ayağını burkmuşta. Odaya götürsem iyi olacak." deyince müdür kafası ile onaylayıp gitti. İnsan bir nasılsın der!
"Bıraksana beni." diye kollarım çekmek için debelendim ama o milim kıpırdamamıştı. Neden kadın ve erkekler aynı güçte değil?
"Konuşmalıyız."
"Konuşmak istemiyorum bırak!" diye sinirle bağırdım.
"Zoru kullan diyorsun yani." diyerek tek kaşını kaldırınca bir kaşımı kaldırdım.
"Hah! Sekreterinize mi vuracaksınız?" gözlerini pörtletti. Bunu demem çok saçmaymış gibi.
"Saçmalama omzuma alacağım." diyerek belimden tutup omzuna aldı. Tabi ben de çuvalım çünkü!
"Yah! Bırak beni." diyerek sırtını yumruklamaya çalıştım. Ama bence bir şey hissetmiyor. Ve ben debelenmeye devam ediyorum. Neden Min? Neden inatla vuruyorsun. Adamın hissettiği tek şey kedi patisi gibi olan ellerin sırtını ovmasıdır. Aklıma çok akıllıca bir fikir gelmiş gibi sırıtarak tırnaklarımı sırtına geçirdim başça irkilmiş gibi olsa da yine bir bok olmamıştı.
En sonunda pes edip dirseğimi omzuna koyup elimle yüzümü yukarıda tutmak için destek verdim. Kadınlar neden cılız? Ve erkekler güç kullanmaya utanmıyor mu?
"Hadi odaya gittik. Ne konuşacağız ki?" dediğim de dudu bir anda.
"Bilmiyorum."
"Ne?" şaka mı ya? Bilmiyorum diyor bir de. Çıldıracağım cidden ya! Bari zorla alı koyuyorsun ne yapacağını bir düşün önce.
"Bilmiyorum önce odaya gidelim." diyerek yine odaya adımladı. Bıkkınlıkla nefesimi dışarıya verdim. Odaya girip beni yatağın ucunda tam ortaya oturttu ve karşımda durdu. Ben de sağ tarafa kafamı çevirerek kollarımı göğüsüm de birleştirdim.
"Evet seni dinliyorum." dediğin de şaşkınca ona döndüm.
"Konuşmak isteyen sensin." kafası ile beni onaylamıştı anında.
"Neden benden kaçıyorsun?"
"Bir de soruyor musun? Hah! Daha evvelsi gün sırf Tae ile çıktığımı sanarak bana oros*u dedin. Patronumsun, olay çıkmasın diye bir şey demedim. Daha ilk dakikalardan benim sekreterim diyerek yaptığım her işe karıştın, abime çıkıştın ona da bir şey demedim. D-doğum günüm olduğu için bir sürü şey aldın ve ben utansam da seni üzmemek için ona da bir bok demedim. Sürekli özel hayatıma burnunu soktun, ağzımı açmadım sırf patronumsun diye." kaşlarını çatıp yere bakınca devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RM Big Boss (Tamamlandı)
AdventurePatron ve sekreter arasında geçen küçük çaplı maceraları anlatan kısa bir hikaye.. Namjoon- "Hayır Min-Young benim sekreterim yani bana emanet."