#24

395 29 19
                                    

Günaydın şekeriniz olsun anacım.

Jongin sürünsün diyen herkes için gelsin bu bölüm. Hissettiğim duyguları size de hissettirebiliyorsam ne mutlu bana. Sağlıcakla kalın efenim.

"Jongin!"

Sehun el sallayarak esmer oğlana seslendiğinde onu tanımayanlar fark etmediğini düşünürdü.

Jongin onlardan ve ilişkileri olduğu gerçeğinden kaçıyordu.

Buraya sessiz bir yerde yalnız kalıp bir kahve içmek için gelmişti. Beyni allak bullak olmuştu, düzgün düşünemiyordu. Kız arkadaşı son zamanlarda işleri ciddiye bindirmeye çok meraklıydı ve esmer oğlan bu ilişki düzeninden sıkılmıştı.

Dün ayrılmışlardı. Kyungsoo'ya bir nevi veda ettiği o günün ardından bir süre daha devam etmişti ilişkileri ancak sürdüremiyordu.

Sevmek kelimesinin ne anlama geldiğini bildiği andan itibaren her şeye bakış açısı değişmişti. Kız arkadaşını sevmiyordu mesela. Kendisine iyi geliyor ve moralini yükseltiyor olsa da içinde ona dair herhangi bir duygu yoktu. Bir insanı oyalamak ayrılmaktan daha beterdi, en azından esmer böyle düşünüyordu.

Şimdi ise kafasını toplaması gereken zamandı ve kaçması gereken gerçekler vardı. Canını yakmaması için onlardan uzak kalması gerekiyordu. Bu amaçla geldiği pek bilinmeyen bu mekanda Sehun Kyungsoo çiftini el ele masada otururken görmeyi beklemiyordu. Kafeye girdiği anda birbirlerini görmüşler ancak görmemiş gibi davranmışlardı. Jongin sanki yanlış bir yere girmişcesine gerisin geri çıkmıştı.

Hava yağmurluydu, üzerinde sadece gömleği vardı. Dışarda kimsenin olmayışıyla mutluydu Jongin.

Kalçasının ıslanmasını önemsemeden parktaki salıncağa oturmuştu. Başını salıncağın zincirine yaslayarak yere çarpan yağmur damlalarını izliyordu.

Onları yakın görmek kalbine oturuyordu, canını yakıyordu. Kendi elleriyle itmişti kızılı, şimdi geri istemesi çocukçaydı. İstese bile alamayacaktı zaten.

Yağmurun gizleyeceğini bildiği için doya doya ağladı. Yaşanmışlık ve yaşanmamışlıklara, yarıda kalan veyahut dahaca başlayamamış hikayesine ağlamıştı. Belki dakikalarca belki saatlerce ağlamıştı. Eski hayatını geri istiyordu. Eski haline dönse vazgeçebileceği çok şey olacaktı. Film çekmeyi ve gereksiz ukalalığı bırakırdı mesela. Ya da ne kadar canı yanarsa yansın 'belki son görüşümdür' diyerek 'seni seviyorum' diyemediklerinin yanında olurdu.

Yağmurun dindiğini ve fark etmeden hala ağlamaya devam ettiğini parka gelen dokuz yaşlarındaki çocuğun bacağına dokunmasıyla anlamıştı. Aceleyle gözlerini silerek gülümsemeye çalıştığında çocuğun da üzgün durduğunu fark etmişti.

"Senin de mi kalbin kırıldı?" Küçük çocuk yere çökmüştü ve kollarını bacaklarına sarmıştı. "Neden ki? Kocaman abisin, abiler ağlar mı hiç?"

"Neden olmasın ki?" Çatallı çıkan sesini düzeltmek isteyerek elinin tersine doğru öksürmüştü. "Kalbinin kırılması için küçük olman gerekmez ki. Abiler de üzülür hem, çoğu abi göstermez ama onlar da ağlar." Gülümsemişti esmer.

"Bisikletin mi bozuldu ya da şemsiyeni mi unuttun? Çok ıslanmışsın." Çocuk üzerindeki hırkayı çıkaracakken Jongin onu durdurdu.

"Yağmuru hissetmek istediğim için yanıma almadım. Kötü bir örnek oluyorum senin için, değil mi? Muhtemelen hasta olacağım."

"Hasta mısın yoksa kırılmış mı?"

"Hasta hissediyorum sanırım. Ama kalbimden." Buruk bir şekilde gülümsedi.

Küçük çocuk, esmerin elini tuttu. "Üzülme. İyileşirsin zamanla. Ben de hasta olmuştum ama iyileştim, şimdi çok iyiyim."

"İyileşir miyim dersin?"

"Çok hasta değilsen iyileşirsin. Babaannem çok hasta olmuştu sonra melek oldu. Yani ölmüş." Son cümlesini duyulursa canı tekrar acıyacakmış gibi kısık sesle söylemişti. "Ama o hep yatakta yatıyordu. Sen yatmıyorsun, bence çabucak iyileşeceksin."

"Benimle konuştuğun için teşekkür ederim, artık daha iyi hissediyorum." Çocuğun saçını okşamıştı. "Ailen merak etmesin seni." Etrafa bakınmıştı.

"Bir daha buraya gelirsen oyun da oynarız. Ben gidiyorum, görüşürüz." Son heceyi uzatarak söylemişti.

Jongin ona el salladı.

Ölüm yoktu işin ucunda ama ölecek kadar kötü hissediyordu. İnsanların bahsettiği aşk böyle bir şey olmalıydı. Acısı içine öyle bir oturuyordu ki nefes alamıyordu ancak 'tekrar birlikte olalım' dese koşarak gidecek kadar seviyordu.

Salıncaktan kalktığında yaprak gibi titreyen ve ayakta durmakta zorlanan bedeni sıkıntısına sıkıntı eklemişti. Güçlü durmaya çalıştığı şu zamanlarda her şey ona bir tekme daha atılıyormuş gibi hissettiriyordu.

Geldiği yoldan yürürken aynı kafeyi izlemişti, hala içeride olup olmadıklarını teyit ediyordu. Görememişti. Hem onları bir kere daha beraberken görmediği için hem de bu sefil haline denk gelmedikleri için daha iyi hissediyordu.

Eve gidesi yoktu ama bu halsizlik ve üşüme haliyle daha fazla dışarıda kalamazdı. Sıcak bir duş alıp uyumak hayatında tadabileceği tek mucizevi besinmiş gibi iyi hissettirecekti.

Esmer, geldiği yolları dönerken arkasında onu izleyen Sehun'dan, kuzeninden, habersizdi. Genç oğlanın yüzünde alaycı bir gülümseme hakimdi. İstediğine ulaşıyor olmanın haklı gururunu yaşıyordu.

"Sana ne demiştim ben atarlı yarim?"

Yüz ifadesi tepkisiz olan Kyungsoo sadece esmerin sırtını izliyordu.

"Şirketi bırak müneccimliğe başla, fena para kaldırırsın."

"Müneccimliğim başka insanlara işlemez. Jongin'in siktir olunası cazibesinin eseri. Ben ufaktan toz oluyorum kızıl, yarın yine haberleşelim."

"Mantıklı olan tek bir şey bile söylemedin, kaybol." İfadesiz suratını bozarak gülümsemişti kızıl.

"Ne bakıyorsun öyle kırgın kırgın, sen de bana hastasın nenesi çılgın." Kıçına gelecek tekmeden kaçtığında parmağını öperek yolladığı öpücüğü ayrıca parmaklarıyla kalp yaparak destekledi ve gelen taksiye bindi Sehun.

Kyungsoo'yu orada kafa karışıklığı içinde bırakarak evine gitti.

KIZILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin