"Namjoon buraya gel!"
Namjoon odasına küçük ayaklarıyla büyük adımlar atarak koşmuş ve kapıyı kitlemişti. Annesi Taenin yanında görünce bağırmış ve yakalamaya çalışmıştı Namjoonda korkarak hemen odasına girmişti. Yatağının içine girdi ve yorganı üstüne çekip saklanmaya çalıştı."Bir daha oğluma dokunup kucağına alma! Duydun mu beni?"
Annesi kapının ardından bağırmış ve kapıya vurmuştu. Namjoonun göz pınarlarında biriken yaşlar akmaya başlamış tek tek yanağına dökülmüştü. Küçük kardeşi yeni doğmuştu ve ona sarılmak öpmek kucağına almak istiyor ama annesinin korkusundan dokunamıyordu bile.Neden annesi de küçük kardeşini sevdiği kadar kendisini sevmiyordu? Ayak sesleri duyduğunda annesinin aşağıya indiğini anladı ve yorganı üstünden atıp boy aynasının karşısına geçti. Kendisine baktı esmer tenine küçük burnuna ve çekik gözlerine. Çirkin olduğu için mi sevmiyordu annesi onu? Yoksa biraz sakar olduğu için mi?
Belki de hiç biri değildi sadece sevmek istemiyordu işte namjoonda kendini avutmak için bir bahane arıyordu. Soğuk parkenin üzerine başını koydu ve bacaklarını çekip aynaya bakmaya devam etti. Ağlayınca gözleri kızarmış ve daha da çirkin olmuştu kendinden bir kez daha nefret etti...
Gözleri yavaşça kapandığında kendini uykuya teslim etti küçük bedeni soğuktan dolayı büzüşmüştü. Bir kaç saat sonra hava kararmış Namjoonun kulağına anahtar sesi dolmuştu içeriye giren ayak seslerine gözlerini açıp baktığında babasıyla göz göze geldi.
"Ben sana kapını kilitlemeyeceksin demedim mi?"
Oğlanın kolundan tutup ayağa kaldırdığında yatağa oturttu. Namjoon başını yerden kaldırmadı babası diz çöküp boyuna yaklaştığında babası elini çenesine koyup yukarı kaldırdı."A-annem neden beni sevmiyor?"
"O nasıl laf? Anneler çocuklarını sever joon. Sadece kardeşin küçük o yüzden korkuyor."
Bacaklarını yataktan sarkıp oynatmaya başladığında minik bir gülümseme yerleştirdi yüzüne."Evet çok küçük elim kadar." Babası gülümsediğinde başını okşadı.
"Büyüdüğünde beni gururlandıracaksın Joon. Sen benim ilk oğlumsun işlerimi sen yöneteceksin."
Babası kendi kendine konuşuyor gibiydi çünkü Joon söylediklerini o zamanlar anlamıyor ve ciddiye almıyordu. Babası her zaman oğlunun işlerini yönetmesini istemiş gururlandırmasını dilemişti ama Namjoon bunların hiçbirini yapamamıştı. Tam tersi yüzünü kızartmıştı kendisine göre kötü bir şey yapmasada babası için bu çok büyük bir rezillikti.Namjoon Jiminin yatağında uzanmış sol yanında başını göğsüne koyan sevgilisinin saçlarını okşuyordu. Beyninde dönen küçüklük hatırası kalbini acıtmış yarın ki davete gitmek hiç istememişti. Jimini o ortama sokmak istemiyordu kendi bile nefret ediyorken sevgilisini evine götürme fikri midesini bulandırıyordu.
Babası ikisine küçük düşürücü, tiksinir gibi bakışlar atacak, annesi iğneleyeci laflarını sokacaktı. Sıkıntıyla iç çekti ve kalın dudaklarını kardelen kokulu saçların üstüne bastırdı. Jimin artık birilerinden kaçmak istemiyordu ikisini kabullenilmesi istiyordu ve buna da kararlıydı. Ne olursa olsun ilişkilerini kabul ettirecekti ama Jiminin bilmediği bir şey vardı o da Bay Kim'in fikirlerinin asla değişmeyeceğiydi...
Namjoon gözlerini açtığında yanında hala uyuyan sevgilisine baktı kahverengi saçları omzuna düşmüş dolgun dudakları hafif açılmıştı. Parmağıyla gözüne düşen saçını geriye attı ve yatakta doğrulup yanağını okşadı. Bütün gün bu muhteşem manzarayı izleyebilirdi adam, hatta sonsuza kadar izleyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kış Güneşi ☼ NamMin✔️
Ficción General"Neden ölmeme izin vermedin ki kış güneşi?" Bir fırtınada beyaz karların üstünde ölümü bekleyen minik bedeni bir mucize gibi gelen güneş saçlı bir adam kurtarmıştı. Ölümden kurtarmış yaşam vadetmişti küçüğe. İkisinde öğrenecekleri çok şey vardı birb...