Bölüm 3: Canım Acıyor.
"Kazandığım şey o kadar güzel ki kaybettiklerim umrumda değil."Her gün hala neden hayatta olduğumu sorguluyorum.
Katillerin cezaları zamanla bitmiyor mu? Benim cezamın karşılığı ne kadar adaletli olmasada -ya da öyle olabilir- bir gün bitmesi gerekmez mi? Ne zaman kendi isteğimle yapmadığım şeyin cezasını ödemekten kurtulacağım? Reşit olana kadar böyle mi devam edicek?
O zamana kadar her sabah sırtımda acılarla uyanacağım her halde.
Neyse, dün akşam eve bir saat geç geldiğim için 'ceza' aldım da. Bu yüzden biraz kötüyüm. Hayır barlara gidip eğlence peşinde değilim. Çalışıyorum. Keyfimden geç gelmiyorum yani. Ama gelde bunu onlara anlat işte.
Şimdi ne mi yapıcam? Hiç bir şey olmamış gibi üstümü giyinip kahvaltıya iniceğim. Çünkü babam benim şiddet gördüğümü bilmiyor. Gerçi o hiç bir şey bilmiyor. Bildiği tek şey iş toplantıları. İşe gidiyor, hep işe gidiyor. Ben doğduktan, yani annem hayatını kaybettikten sonra sürekli iş için seyehatlere gidiyor.
Benim çalıştığımdan, abilerimin beni dövdüğünden ve daha bir çok şeyden haberi yok. Ona da hak veriyorum. Annem ve babam birbirlerine çok aşıklarmış. Hatta babam dedeme rağmen annemle evlenmiş. Dedem annemi hiç sevmemiş. Zaten bu yüzden babam onunla görüşmeyi bırakmış. İş hayatına atılmış ve bir kaç yıl sonra açtığı şirket zamanla büyümüş.
Tek bir hayali varmış kız çocuğu. Anneme benzeyen bir kız. Tek onun değil abimlerin de hayali bir zaman sonra bu olmaya başlamış. En büyük abim olan Toprak abim biz doğucağımız zaman 14 yaşındaymış. Diğer abim olan Rüzgar ise 10. İkiside kız kardeşleri olacağının farkındaymış. Ve ikiside kız abisi olacağı için heyecanlıymış.
Abilerim için değilde babam için hep çok üzülüyorum. Çünkü ne olursa olsun bana bir kez bile 'katil' demedi. Hatta hep yanımda oldu. Hep babam olduğunu hissettim ama onun olmadığı zamanlar bende gerçeği kabullendim. Ne kadar o öyle demesede ben bir katilim. İstememiş olmama rağmen hemde.
Canım acıyor. Artık fiziksel olarak acılara alıştım. Ama kalbimde ki o acı o kadar ağır ki. Bazen nefes almamı engelliyor. Keşke diyorum, keşke dursa da artık bu kadar canımı yakmasa.
Üstümü giyinip kahvaltıya indim, babama günaydın dedim ve karşılığını aldığımda oturup yemeğimi yemeye başladım.
Babam son günlerde fazla dalgın ve yorgun gözüküyor. Bunun sebebini her ne kadar bilmesemde merak ettiğim için ona
"Baba iyi misin? Dalgın gibisin." diye sordum.
O da bana gülümseyip
"Kahvaltıdan sonra okula ve işe gitmeyin. Konuşmamız gereken şeyler var." dedi. Bende susup kahvaltımla ilgilenmeye devam ettim.45 dakika sonra ben ve abilerim babamın çalışma odasında oturmuş onu bekliyorduk. Odaya girdiğinde elinde bir kağıt vardı. Kağıdı Toprak abime verip
"Yüksek sesle oku." dedi. Abim derin bir nefes alıp kağıdı okudu
"3 Nisan 2005,
O hastaneye dört kişi girip altı kişi çıkacaktınız. Lakin o da ne? Dört kişi çıktınız. Ama bir hata yaptınız. Arkanızda iki kişi bıraktınız. Haberiniz olsun Yılmaz'lar. Ardınız da bıraktığınız bir kişi hala hayatta, diğeri ise sandığınız gibi bırakmadı sizi. Bulmaca gibi oldu ama, araştırın, öğrenin ve ona kavuşun.
-M.A."Anlamadığım bir not okundu yüksek sesle. Bir-iki dakika sessizliğe büründü oda. Bu sırada tekrar düşündüm okunan sözleri.
Boğazımda bir yumru oluştu. Önce yutkunamadım, sonra dolu gözlerim yüzünden önümü göremediğimiz farkettim.
"Kim hayatta? Ne bildiğimiz gibi olmamış baba?!" başımı yerden kaldırmadan Toprak abimin sorduğu sorunun cevabını bekledim.
"Kız kardeşiniz. Hayatta olan kız kardeşiniz. Anneniz. Anneniz doğumda değil doğum sonrası öldürülmüş."
"Öldürülmüş mü? Kim yapmış?"
"Deden."
Bu kadardı işte. Sabah konuştum, düşündüm kendi kendime. 'Ne zaman sona ericek benim cezam?' dedim. Şimdi ise bunca zaman çektiğim ceza mı canımı yakmalı yoksa beni sevebilecek tek kişinin hayatta olduğunu bilmek mi beni mutlu etmeli?
"M.A. kim peki? Neden ona güvenelim?" Rüzgar abimin sorduğu soru ile bende babama baktım. Tam umidim olmuşken tekrar kaybetmek istemiyorum.
"Çünkü ben onu buldum. Test yaptırdım. Ve doğruydu. O hayatta." vazgeçtim. Geçmişi şuan serbest bırakıyorum. Tek istediğim geleceğimden onun olması..
"Canı acımış mı?" tek sorduğum soru buydu. Babam ve abilerim bana bakarken ona
"Öldürülmüş dedin. Canı acımış mı?" diye lafımı tamamladım."Hayır, hayır acımamış. O baygınken vücuduna zehir vermişler. Acısız bir ölüm olmuş."
Diyebileceğim başka bir şey olmadığından başımı sallayıp odadan dışarı çıktım. Kazandım ama aynı zamanda da kaybettim. İkizimi kazandım ama 15 yılımı kaybettim. İkizimi kazandım ama abilerimi kaybettim. Lakin sorun ne biliyor musunuz? Kazandığım şey o kadar güzel ki kaybettiklerim umrumda değil.
Biraz yürüdükten sonra sahile geldim. İnanır mısınız bilem ama sadece ağladım. Kazandığım şeyin güzelliğine ağladım. Canımın artık acımamasına ağladım. Katil olmadığım için ağladım. Kim demiş erkekler ağlamaz diye? Ben ağladım.
Çünkü yoruldum. Bir anda her şey üstüme yıkıldı gibi hissediyorum. Bu yüzden de ağladım. Uzun süredir güçlü durduğum için ağladım. En sonunda ise ağlarken yanımda olan kimse olmadığı için ağladım.
Artık yanlız değilim. Yani umarım.
"N'olur beni sevsin. Kazandığım şeyi kaybetmek istemiyorum.."Bende senin güzel yüreğin için ağlayabilirim Kaya..
Nasılsınız?
Kaya'nın "Kazandığım şey o kadar güzel ki kaybettiklerim umrumda değil." cümlesini koluma yazdırma isteği çık aklımdan.
Neyse umarım bölümü beğenirsiniz.
Görüşürüüüz.