Bölüm 20:Günah
"İki Genç""Mutlu musun baba? Hep istediğin şey oldu. Önce eşimden, hayatımın aşkından sonra da evlatlarımdan ayırdın beni."
Derin bir nefes alıp devam etti lafına.
"Değdi mi peki? Değdi mi Ahmet Bey!? Neydi benim suçum? Benim eşimin suçu neydi? Hem onu hem beni aldın götürdün buralardan! Beni yapayalnız bıraktın! Çocuklarımını annesiz. Sebebi neydi peki? Senin istediğin kızla evlenmem mi?"
"Umarım değmiştir Ahmet Bey. Çünkü benim ve çocuklarımın hakkı sana asla helal değil. Kızımın ve oğlumun vucüdunda ki her iz için senden soracağım hesabım var. Bozduğun ailem, öldürdüğün karım için senden soracağım bir hesabım var! Burada parmaklıklar ardında olman umrumda dahi değil. Sen bunda sonra hep yanlız olacaksın Ahmet Bey."
"Oğlum! Özür dilerim. Ben böyle olacağını düşünemedim."
"Neyi düşünemedin? Torunlarının annesini öldürürken ne olacağını düşünüyordun? Kızımı benden kaçırınca ne olacağını sanıyordun? Veya Rüzgar'ın eline silahı tutuşturunca ne olacağını düşünüyordun!"
"Ben. Ben sadece seni istedim. Yanımda ol istedim."
"Eğer bana değer verseydin sana gelin diye getirdiğim kadına hakaret etmezdin, onu öldürmezdin. Kızımı benden ayırmazdın. Daha fazla yalanlarını dinlemeyeceğim."
Mehmet Bey karakolda ki sorgu odasından çıkmak için sandalyeden kalktı. Karşısında elinde kelepçe olan adama kısa bir bakış attı ve kapıya yöneldi.
Son kez arkasını döndü sandalye de başı eğik oturan adama
"Dua et kızıma bir şey olmasın. Dua et o hastaneden sağ salim çıkabilsin."Neydi sahi bu ailenin günahı? Neydi mesela kumdakta ki bebeklerin annesiz kalmasının sebebi? Neydi daha oğullarına doyamadan çocuklarını sağ salim kucağına alamadan ölen annenin, ölen Nergis'in günahı?
Zamanında iki genç vardı. Beraber aşkı, mutluluğu ve aile olmayı öğrenmişlerdi. Ama her masal gibi onların masalı güzel bitmedi. Gerçek bir masaldı onların ki.
Zamanında iki genç vardı. İkisinin gözleri parlardı. Bir birlerine her baktıklarında içleri giderdi. Narindi sevgileri, eşsizdi aşkları ve en büyük günahları bile masumdu onların.
Zamanında iki genç vardı. Arkalarında bir hayat bırakmışlardı. Güzel bir hayat kurmuşlardı. Ama o güzel hayat yaşanmadan bitti. Her şey çok güzelken hemde.
Günahın bedelini en çok Nergis Hanım ödemişti. Şimdiyse Mehmet Bey'in tek umudu sevgili eşinin ruhunun mutlu olmasıydı. Bir insanı hayata belkide sadece bu umut bağlıyordu.
Mehmet Bey karakoldan çıkıp taksiyle hastaneye gitti. Kızı iki gündür uyuyordu. Doktorlar onu uyutuyordu. Yarası fazla sorun çıkarmamıştı doktorlara. Kurşun tehlikeli bir bölgede değildi. Tek sorun kan kaybetmesiydi ama o da halledilmişti.
Şimdi ise ona verilen uyku yapan ilaç kesilicek ve onun uyanaması beklenilecekti.
Kayra'nın fazla bir sorunu yoktu ama Kaya için aynı şey geçerli değildi. Kayra'nın kollarına düşmesi ve vurulanın o olmamasının suçluluğunu hissediyordu. Üstüne üstlük bilincini kaybetmeden önce ona söylediği sözleri düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. Rüzgar'ın da hala yakalanmaması bunca şeyin üstüne tuz ve biber oluyordu.
Polisler bu iki günde Rüzgar'ı aramaya başlamıştı. Fazlasıyla yol kat etmiş olsalarda hala bulunamaması Meriç ve Kaya'nın sinirlerini bozuyordu.
Meriç. O şuan hiç mantıklı değildi. Yedi yaşındaki haline dönmüş gibi hissediyordu. Üzgün ve çaresiz küçük çocuk. İki gündür uyuyamıyor. Bir ara daldığı uykusunda ise annesini gördüğü için uykusuzluk yemini etmiş gibi davranıyordu. Annesinin çaresiz çığlıklarını kulaklarında duyuyor ve gözlerini kapatmaya korkuyordu. Keşke diyordu aslında, keşke o zaman yedi değilde 20 yaşında olsaydım. Annesi gözünün önünde ölen çaresiz bir çocuktu Meriç. Babasının her gece annesine vurduğuna şahit olmuş bir çocuk.
Keşke her çocuğa mutlu bir aile verilseydi bu evrende. Her çocuğun hakkı değil midir bir anne, bir baba, mutlu bir yuva? Peki kaç tanesi ulaşabildi buna? Fırsatlar eşit değildi ki hayat denilen oyunda. Güçlüyseniz hayatı yaşarsınız ama güçlü değilseniz. İşte o zaman güçlü olmak için çabalamak zorundasınız. Hayat herkesin yaşayabileceği bir yer değildi. Çalışmak, kazanmak gerekirse ezmek zorundaydınız. Başarabilirseniz ne güzel başaramazsanız bunun için üzgünüm.
Kayra ve Meriç odanın önünde durmuş Kayra'nın uyanmasını bekliyorlardı. İkisinin de gözaltlarında mor halkalar belliydi. Üstlerinde ilk giydikleri giysiler, saçları dağılmış vaziyetteydi.
Doktor odadan çıkınca pür dikkat ona bakıyorlardı.
"Kayra Hanım uyandı. Geçmiş olsun."
Doktor gidince Kaya ve Meriç aynı anda kapıya atıldı. Meriç bir anda Kaya'yı geçip ilk kendisi odaya girdi. Kayra ise ufak bir tebessümle onlara bakıyordu.
Doktor ona neler olduğunu anlatmıştı. Biraz kan kaybetsede şuan iyi olduğunu bilmek iyi hissettirmişti.
Biraz konuştuktan sonra Mehmet Bey de odaya girdi. Elimde ki nergisleri hemen yatağın yanında ki komidine bıraktı. Kayra'nın saçlarını okşayıp iyi olup olmadığını sorduktan sonra odada ki koltukların birine oturdu.
Sonra odada bir soru duyuldu.
"O yakalandı mı?"
Baya kısa kestim. Neyse diğer bölümü de erken bitirmeye çalışırım.
Ama bölüm kısa olsada bir çok şey öğrendiniz yanii. Mesela Meriç'in annesini, Ahmet Bey'i de gördünüz bu bölümde. Neyse şimdi gitmem gerek yiyii akşamlar.