-Bölüm11-

46 4 0
                                    

Onur Can Özcan - Dünya Yalan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Onur Can Özcan - Dünya Yalan

Koştuğum o yokuşu çıkamıyorum artık.
Bu; hayatın, benden ciğerlerimi de aldığının kanıtıdır...

Tavandan sarkan ipe baktım. Aslında saatlerdir tavandan sarkan ipe bakıyordum.  İçimin, o biraz da olsa beni ayakta tutan tarafı bugün bir çocuk gibi ücralara saklanmış çıkmıyordu.  O saklanırken, acılarım gömdüğüm o topraktan çıkmış, filizlenmeye başlamıştı.

Büyüyecek, Vera.

Büyüyecek ve biraz da olsa güneşi gördüğüm o pencerenin önünü kapatacaktı. Biliyordum. Çünkü ne zaman bu his gelse bana, ben ölüme koşuyordum.
Şimdiki gibi...

Cesaretimin gelmesini bekliyordum; ölmek için...Oysa benim yeminim vardı. Ama uyandığımdan beri,  kulağımdaki o ses... o kadar güçlüydüki, yeminimi bozduracak türdendi. Yeminim neydi? O kara listedeki isimleri cehenneme göndermek...Nefesini kesmek istediklerimin canı zaten cehennemeydi.Neyim gelecekti ki geri? Burcu'yu gömdüğümde toprağa, toprak ana neyi verdi geri bana? Dünya... En hak ettiğim çocukluğumu alan bu dünya, yaşamın bu evresinden sonra ne verecekti ki bana? Öyle ya, her insan çocuk olmak isterdi... çocuk kalmak... ama ben dönüp baktığımda, bir an önce büyümek istediğimi hatırlıyorum. Öncesi, sonrası çocukluğuma dair ne varsa hatırlamak istemediklerimle doluydum. Oysa bu dünya bana öyle bir şey vermişti ki... Hatırlamak isteyene lütuf, unutmak isteyene cezaydı..Bu dünya bana güçlü bir hafıza vermişti... 15 sene önce, hava yağmurluyken, ıslak zemine minik bir serçenin düştüğünü hatırlayacak kadar güçlü... yağmur damlalarının sesi... ayaklarımın zeminde çıkarttığı o ses... hepsi, daha dün yaşanmış gibiydi... uyuduğum saatler, uyandığım saatler... 8 sene önce okuduğum kitabın 25. Sayfasında ki ilk cümlenin, 4. kelimesinin çiçek olduğu gibi... Bunlar bana acı vermeyenlerdi... Ya saniyesine kadar aklımda, ruhumda, kalbimde kazılı olanlar? Şimdi bu lanet beyin, lütuf muydu bana?

Hayır,Vera.

Bana en büyük ceza bendim. Ben kendimle, aklımla imtihandaydım. Bu yüzden kaçamıyordum ya bir yere. İşte tamda  bu yüzden defalarca gittim o uçurumlara.  Bu yüzden  o jilet değdi nabzıma...
Ama şimdi... farklı bir yol deneyecektim.  Sandalyeye çıktım. İpi o kadar yavaş, o kadar sakin boynumdan geçirdim ki... acelem yoktu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Öleceğim için heyecanlı mıydım? Yoksa korku mu tekletiyordu böylesine? Bilmiyordum. Ama nedensizce o ilahi sesin olmadığına üzülüyordum. Biri "ölme"  deseydi keşke...

"Ölme, Vera; önünden yaşayacağın koca bir ömür var" diye teselli edilseydim keşke. Oysa o lanet iç sesim, bana  hiç bir zaman duymak istediklerimi söylemezdi. En tahammülsüz, en gerçekçi fikirlerini armağan ederdi.

Önünde yaşayacağın koca bir ömür yok, Vera. Koca bir acın var.

Keşke. Keşke. Keşke. Keşke beni defalarca bu duruma getiren o lanet şeyleri yaşamamış olsaydım. Keşke, annem; beni o yurda hiç bırakmamış olsaydı. Keşke büyümemiş olsaydım...

Keşkeler hep seninle, Vera.

Keşkeler hep benimleydi.
Dünyanın neresine gidersem gideyim hep benimle olacaklardı. Keşkelerden kaçamaz, başka bir yere sığınamazdım. Keşkeler büsbütün varlığımdı. Ellerim boynumda ki ipteydi. Zaten ya ellerim getirirdi beni ölüme, ya ayaklarım. Ama getirdikleriyle kalır, istikrarını sürdürmezlerdi.
O boş vermişlik, o hiçlik girdiğinde damarlarıma işte şimdi dedim. Sonra bir yerde okuduğum o söz geldi aklıma.

"Dünya bensiz de dünyaydı; darılmadım..."

Dünya, ben öldüğümde, dönmeyi mi bırakacaktı sanki. Dünya... Dünyaydı işte.

Derin bir nefes aldım.

Yaşamak için, Vera... şimdi...tam bu sırada itmelisin sandalyeyi... Hadi, Vera...

Ve ittim. Bir tek sandalye değildi ittiğim. Hayatı ittim, acılarımı, yaralarımı... kendimi ittim. Daha önce uçurumdan itmiştim, şimdi bu küçük tahta sandalyeden. Boğazıma asılı olan ip derimi aşındırdı. Oysa benim boğazıma asılı bu ip hep vardı. Boğazıma kadar ölme isteği... Havada kalan bedenim titriyordu ama ben hiç korkmadım. Boğazımın acısına bir ses eklendiğinde kulaklarımın boğuk duyduğunu anladım. Kapı çalıyordu; ama ben ölmek üzereydim. Ben ölmek üzereyken dünya da olacak en büyük şey kapımın çalmasıydı diye düşündüm. Bunlar benim son hislerim, son düşüncelerimdi. Gözlerim yerinden çıkacak gibi acımaya başladığında, 50 saniye geçmiş bir dakika olmak üzereydi. Gözlerim kapanmaya başladığında bile pişman değildim. Boynumun acısı, nefes alamıyor oluşumun verdiği hissi geçmişti. Muhtemelen birazdan kırılacaktı. Kulaklarımın uğultusunda sesler vardı. Sonra bedenim birden havalandığında, birinin boğazımı kestiğini hissettim. "Artık..."dedim...

Kurtuldun, Vera...

V E R AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin