"Yaşamak ne ölümcül..."Gözlerimde ki tonlarca ağırlığı kaldırabildiğimde göz kapaklarım sonunda aralanmıştı. Perdeler sonuna kadar açılmış, güneş içeriye en büyük haliyle girmişti. Bedenim, ne kadar kuş kadar hafif olsada, başım tam tersine, sanki üstünde tonlarca ağırlık vardı . O ağrıyı hissettiğimde ölmediğimi anca idrak edebildim. Kendime geldiğimde sağ tarafımda ki Bora'yı yeni fark edebilmiştim. Bana üzgün bakıyordu; ama ben kalkıp onu öldürmek istiyordum.
"Kadere inanır mısın, Vera" Sesi çok kısıktı. Yüzüne bakmıyordum ama sesi üzgün geliyordu.
Ona cevap vermeyecektim.
" Bu sabah bir toplantım vardı. Uyanmam gereken saatte uyanamadım. Sanki hiç yetişmem gereken bir toplantı yokmuş gibi kendime kahve yaptım. O toplantıya üç saat sonra gireceğimi de bilsem, evden asla kahve içmeden çıkmazdım. Hazırlanıp evden çıktığımda arabayla şirketin yolunu tuttum. Ama yolumun üstündeki caddede, trafik ışıklarına 30 metre yakınlıkta bir trafik kazası olmuştu. 40 dakika orada boş boş beklemeseydim , Çoktan şirkete varmıştım . 40 dakikanın sonunda yol açılmak üzereyken telefonumu yanıma almadığımı fark edip eve geri dönmek zorunda kaldım. Telefonumu alıp tekrar arabaya bindiğimde telefon çaldı, Vera...Arayan Aziz babaydı. Sana ulaşamadığını ve seni alıp bir yere götürmemi söyledi. Tam bulunduğum istikametten, senin evin, arabayla 8 dakika sonra varacağım bir uzaklıktaydı. Şimdi, düşünüyorum da, Vera... o kahveyi içmeseydim, o trafik kazası olmasaydı, telefonu unuttuğumu fark edip, eve geri dönmeseydim... şirketim senin evine 45 dakika uzaklıkta, Vera...Anlıyor musun?O arama, ben şirketteyken gelmiş olsaydı, seni bulduğumda, bir saatlik ölü olacaktın"
O kadar hızlı konuşmuştu ki... Sanki saatlerdir bu konuşmayı planlayıp ezberlemiş gibiydi. Üzgün görünüyordu ama bu benim için bir şey ifade etmedi. Onu hala öldürmek istiyordum.
"Ölecektin..."
"Yaşayacaktım, Bora. Yaşayacaktım"
Kaşlarını çattı.
" Bir önceki gün, karşılıklı kahve içtiğim birini ertesi gün ölü bulacaktım."
Olduğu yerde sinirle gidip gelmeye başladığında devam etti.
"Bunun nasıl hissettirdiğine dair bir fikrin var mı?"
Dediğinde sinirle soludum. Kolumdaki serum iğnesini hışımla çıkartıp ayaklandığımda, kolumdan tuttu.
"Bırak!" Kolumu tutan ellerini ittim.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Sen ne sanıyorsun? Beni kurtardığını mı?"
Ayaklarım titremeye başlamıştı. Ayakta duracak gücüm yoktu ama ona diklenmeye devam ediyordum.
"Aklındakiler, Vera... aklında ne var senin?"
"Benim aklımda bir şey yok! Benim aklım var, aklım! Anlıyor musun? Sizinkilerden farklı düşünen!"
"Ne demek bu?"
"Beni kurtardığını zannediyorsun. Ama bu...bana acı veriyor"
Dizlerimle olduğum yere çöktüm. Ve, yıllardır olmayan o şeyi yaptım. Ağladım.
Ağlıyorsun, Vera.
Ama sanki gülüyorsun.O kadar çok ses çıkartıyordu ki hıçkırıklarım, bu zamana kadar en büyük bağırışlarımda bile sesim böyle çıkmamıştı.
"Neden yaptın" diyordum.
Hem ağlıyor, hem Bora'ya nefretimi kusuyordum.
"Bitecekti.."
"Hissetmiştim..."
"Sadece bir dakika..."
"Sadece bir dakika geç gelseydin..."
Hıçkırıklarımın arasında kelimeleri peş peşe sıralayıp kinimi salıyordum odaya. Bora yanıma çöküp ellerini saçlarımın arasına daldırdı.
"Sen yaşa, Vera...Sen yaşa ki, ben ölmeyeyim"
Beni kucaklayıp yatağa yatırdığında gözlerim kapanmak üzereydi. Yorganı bedenime sardım. Sonra bir yabancı beni kendine sardı...
Sonra uykuya daldım.
Uyuduğum en güzel uyku olduğunu, uyandığımda anlayacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
V E R A
Science-Fiction"Vera" dedi, ben ona dalmışken. "Efendim" "Çok güzelsin" Şimdi kalbim; ölüme atlamak üzere olduğum zamanlardaki gibi hızlı çarpıyordu...Bora, benim çok derinlere gömdüğüm duygularımın toprağını kazıyordu. Oysa gömülü olanı çıkartamaz, aksine kend...