Ufak bir bilgi vermek istiyorum. Bölümleri telefonla yazdığım için fazlaca imla hatalarım oluyor. Elimden geldiğince düzeltme yapıyorum. Ama yine de gözden kaçırdıklarım olabiliyor.Hatalarım için sizin affınıza sığınıyorum...
Keyifli okumalar....
************************************
İnanmak...
Mümkün müydü ona bir daha yeniden inanmam. Doğru söylüyorum demişti. Hangisi doğruydu? Beni kandırdığı mı? Oyunlarla kendine sürüklemesi mi?Benim duygularım tüy kadar hafiftir. Ve duygularım, kurduğum kalp terazimi bir tüy kadar etkiler. Yani etkilerdi. Çünkü ben mantığımla kurardım bu teraziyi. O kadar hassas davranırdım ki...
Ne zaman tersine döndü ve ne zaman mantığım susup kalbim kurar oldu bu teraziyi. Ve benim tüy kadar hafif olan duygularım ne zaman külçe külçe ağırlık oldu.
Elim kalktı yanağımın altından ve onun eşsiz yüzüne uzanmak istedi. Bile bile ateşe el uzatmak gibiydi. Onur şu an öyle mahsum uyuyordu ki kalbimi kırıp döken adamın aynı kişi olduğuna inanamadım. Uzun kiprikleri gözlerini mühürlemişti sanki. Kirli sakalları ise ona hep ayrı bir hava katardı. Aldığı soluklar derin bir uykuda olduğunun habercisiydi. Uzanan elim durdu sonra ona dokunamazdım. Ona dokunmak ihanetti bedenime. Onu böyle incelemek aptalca istekler duymak bedenime koyduğum yasaklardı. Ne ara yasakları çiğner oldum ben...
Ve hırsla kalktım yerimden üzerimi değiştirip dışarı çıktım. Güneş daha doğmamış kızıllığı tan yerini yeni yeni boyuyordu. Hediye ablalar bile daha uyanmamıştı. Artık havalar daha bir soğuktu ve esen rüzgar iğnelemeye başlamıştı. Ceketime biraz daha asıldım. Bu gün yemek verilecekti ve az sonra etraf kalabalıklaşırdı. Mutfakta Hediye ablanın uyanmasını beklerken yan taraftaki ağıllardan kişneme sesleri duyuldu. Ayaklarım beni oraya doğru yönlendirdi. Ağıla girdiğimde Ahmet Seyis simsiyah bir atı eğerliyordu.
"Günaydın Ahmet abi."
Boşluğuna gelip biraz ürkmüş gözlerle bana baktı.
"Günaydın gelin ağam. Erkencisiniz."
"Öyle oldu bu gün."
Etrafta 5 tane birbirinden güzel at vardı. Onları böyle görünce Duman aklıma geldi. Onu bu aralar biraz fazla ihmal ediyordum galiba.Atları göstererek
"Bunların bir adı var mı?" Diye sordum.Elindeki son kalan işi de bitirip kovayı eline aldı.
"Olmaz mı? Mesela bunun adı Şehzade.""Şehzade... Güzelmiş. Kimin....."
Cümlemin cevabını kapıdan panikle birinin dalmasıyla alamadım.
"Ahmet abi. Bizim at doğum yapıyor. Veteriner yolda ama yetişmeyecek galiba bir baksan."
Adam öyle hızlı derdini anlattı ki atın durumu gerçekten ciddi olmalı. Ahmet abi de bir şey demeden çıkıp gitti. Ben ağılın ortasında öylece kaldım. Sonra az önce adının Şezade olduğunu öğrendiğim ata doğru ilerledim. Eline aldığım tımarla ona doğru yürüdüm. Bir iki sert adım attı. Demek ki sıcak kanlı bir at değildi. Temkinli bir şekilde yürüdüm.
"Şşşt sakin ol Şehzade. Sana zarar vermem." Ve yavaş yavaş tımarlamaya başladım.
"Benim de bir atım var biliyor musun? Adı Duman. O duman gibi gri renkleri olan bir at."
O an aklıma Dumanla gezdiģim anlar geldi. Bir heyecan sardı bedenimi. O tecrübeyi tekrar yaşamak istedim."Ne dersin seninle ufak bir gezintiye çıkalım mı?"
Elimdeki tımarlı bırakıp temkinli adımlarla yanına gidip "Buna izin verir misin?" Dedim ata bakarak. Sonra yüzünü okşadım. At kafasını aşağı yukarı salladı. Biraz hırçın bir at olduğu her halinden belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACALI AŞK (Wattys 2019)
ChickLitDurgun gözlerle bakıyordu gözlerine. Gözlerinde duygu aradı adam. Çekip almıştı kızın bütün duygularını oysa. Bu gerçekle gözlerini sıkıca kapatıp, dişlerini sıktı ve tıslarcasına; "Sana diyorum , bitiyorum görmüyor musun?" Ellerini saçlarından geçi...