Ne yaparsan yap daima pişman öleceksin. Belki yaptıklarından, belki de yapmadıklarından.
Dostoyevski
JASON
Bitkin ve açtım. Midem on sekiz saat önce yediklerini çoktan öğütmüş, etrafındakileri kazıma evresine geçmişti. Yiyecek bir şeylere ihtiyacım vardı. Hemde hemen. Ama onun yerine bir bardak viskiyle iki ağrı kesiciye de hayır demezdim.
Beynim çatlayacak gibiydi. Kalçalarım ve omurgam bütün gece oturduğum sandalye yüzünden ağrı içindeydi. Leş gibi kusmuk kokuyordum. Bir duşa ve en önemlisi Lucy'e ihtiyacım vardı. Ama bu lanet olası yerde tıkılıp kalmıştım. Üstelik uzun bir süredir yanıma tek bir kişi bile uğramamıştı.
Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Saatlerdir tıkıldığım odada adi bir sandalye ve ondan daha adi, metal bir masadan başka hiç bir şey yoktu. Ha, bir de önümde sürekli mesanemi sıkıştırması amacıyla konulmuş dolu bir bardak su duruyordu.
Duvarlar, arkasında ne olduğunu iyi bildiğim aynalı camlar dışında koyu bir renge boyanmıştı. Hangi renk olduğunu tahmin etmek zordu. Burada ışık yetersizdi. Havalandırma da öyle. Ve bu, daha çok uykumun gelmesine, uyuşmama sebep oluyordu. Ama uyuyamazdım. Şimdi değil.
Esnedim.
Kaslarımı da esnetmek için parmaklarımı birbirine kenetleyip öne doğru uzandım. Saat kaç olmuştu kim bilir? Tahminime göre öğleyi geçmiş olmalıydı. En son koridorda sıcak poğaça kokusu almamın üzerinden epey zaman geçmişti çünkü.
Lucy meraktan deliye dönmüştür. Dün gece sağ salim eve ulaştığına dair mesajını aldıktan sonra birbirimizden bir daha haber alamamıştık. Ona yapmayacağını bildiğim halde beni beklemeyip yatmasını söylemiştim. Bensiz uyuyamazdı. Bunu biliyordum ve kahretsin ki bildiğim halde tek telefon hakkımı da Lucky'nin beni buradan çıkarması için kullanmıştım. Lanet olsun.
Hiç suçum yokken göz altına alınmıştım. Ben aksini söylemedikçe Lucky'nin kızlara hiç bir şey anlatmayacağını biliyordum ama yine de huzursuzluk hissini bir türlü üzerimden atamıyordum.
Tüm geceyi hislerinden arındırılmış iki polis memuruyla sorguda geçirdiğimi bilselerdi onları kimse oldukları yerde tutamazdı. Yedımcı olamayacaklarını bildiğim halde onları buraya sürükleyemezdim. Ayrıca bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Ne haltlar dönüyordu böyle be? Kimse bir açıklama yapmayacak mıydı?
Paul'den, Thomas Bryant denen serseriye ulaşmak için bir bağlantı bulduğunu söyleyen telefon gelene kadar, Üs'de Lucky ile bilgisayarların başına gömülmüş üçüncü biramız ve Carol'ın hazırladığı enfes sandviçler eşliğinde, öldürdülen Britthany Henders ve Maya arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyorduk. İlginç olan bir kaç parça bilgiye ulaşmıştık. Bunlardan biri de canice katledilen Britthany'nin Maya'ya fiziksel benzerliği dışında bilinen tek kurban olmamasıydı. Geçtiğimiz aylarda Britthany gibi, şehrin farklı yerlerinde tam sekiz ceset daha bulunmuştu. Üstelik kızların yaşları ve eşgalleri birbirine tıpatıp benziyordu. Hepsi aynı yöntemle öldürülmüştü. Bakire olsun olmasın, üst üstü tecavüze uğradıktan sonra göğsüne bir kazık çakılarak...
Bu tüyler ürpertici manzaraya bizzat şahit olmasaydım eğer, yirmi birinci yüzyılda kazıkla öldürülmenin kulağa komik geldiğini düşünürdüm ama Britthany'nin cesedini kendi gözlerimle görmüştüm. Kız tıpkı bir ayinde kurban edilmiş gibi elleri bileklerinden bağlanarak, eziyet edilerek ve işkenceyle öldürülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CEHENNEMDEN DÖNÜŞ (Araf Serisi-2)
Mystery / ThrillerBir Sage Taylors Romanı... SAHTE CENNET devam kitabıdır. Lucy ve Jason'ın hikayesi kaldığı yerden devam ediyor... Oyuncular Victoria Lee & Thomas Beaudoin Y. T.: 01.08.2019