Annem bir evin tek kızıydı. İki erkek çocuktan sonra annem dünyaya gelmiş, onun ardından bir erkek çocuk daha doğmuştu. Annem ağabeyleriyle çok anlaşamadığını hep anlatırdı.
Annem öyle güzel bir kadınmış ki, ağabeylerinin ellerinden gelse annemi kapıya dahi çıkartmayacaklarmış. Annem sadece babası ve ağabeyleri işteyken rahat olabiliyormuş. Annesi yani anneannem de çok bunaltırmış annemi ama annem onu pek dinlemezmiş. Babasıyla ağabeyleri işe gittiği gibi kaçarmış evden. Tek başına gezer dolaşırmış her yeri.
Yine böyle bir gün annemle babam Maral Şelalesi'nde karşılaşıyorlar. Aslında karşılaşma da pek sayılmaz çünkü babam annemi takip ediyor.
Sonra annemin yanına gidip konuşmaya çalışıyor. Annem tabii başta korkuyor babamı görünce ama sonradan muhabbet etmeye başlıyor.Onlar için günler böyle geçiyor. Haftada bir iki kere aynı yerde buluşuyorlar. Evin önünde, camda pencere de bakışıyorlar.
Babam zaten sevdalı anneme küçüklüğünden beri. Sonradan babamı tanıyınca anneminde gönlü sevmiş babamı. İmkansız bir aşkın peşine, hiç vazgeçmeden gitmişler.
Evet birbirlerini kazanmışlardı, ama birçok şeyi de kaybetmişlerdi. Ait oldukları yerleri, asıl benliklerini, ailelerini.
İşin en güzel yanı hiç pişman olmamalarıydı. O kadar hüzne, kedere rağmen birbirlerinden hiç vazgeçmediler. Keşke böyle yapmasaydık demediler. Keşke onlar böyle yapmasaydı dediler.
O eve annem için gitmeyi çok istiyordum evet ama annemin dışında ben de tüm benliğimle oraya gitmek istiyordum aslında. Annemin doğup, büyüdüğü evdi orası. Anne - babası, kardeşleri vardı o evde. Şimdi daha da kalabalıktı hatta.
Nasıl olacak? Akşam yemeği nasıl geçecek diye büyük bir merak vardı içimde. Tek sevindiğim yanı tek olmamamdı. Kuzenlerimde benimle akşam o yemekte olacaktı.
"Asiye, nasılsın güzelim?" Duyduğum sesle yerimden sıçrarken yanımda duran halama baktım. Ben korkunca o da biraz geri çekilmiş, şaşkınca bana bakıyordu. Halam ne ara gelmişti? Onu bile fark etmemiştim.
Bugün bu bahçe cümbüş yeriydi. Sıla ablanın geldiğini duyan koşmuş gelmişti hemen. Bizimkiler hep birlikte sohbet ederlerken ben yine dalmıştım o ara. Halam da o sırada gelmiş yanıma oturmuştu demek. Hiç anlamamıştım oysaki.
"Korkma, benim." dedi halam ve elini saçlarıma değdirdi. Sakince saçımı okşarken gülümsedi.
"Ben dalmışım, kusura bakma hala. Ne zaman geldin sen?" diye sordum.
"Bayağı dalmışsın gerçekten. Ben geldim, Sıla'yla biraz özlem bile giderdim."
"Kusura bakma hala ne olur."
Gözümün önündeki perçemi alıp kulağımın arkasına götürdü."Ne kusuru güzelim? Önemli değil de. Sen nerelere daldın bakayım yine?" diye sordu merakla.
"Zehra abla, sen bilmiyorsun tabii ne olduğunu. Büyük bomba var büyük." dedi Feyza.
Halam Feyza'ya baktı sonra kaşlarını havalandırarak tekrar bana baktı. Ben ne diyeceğimi bilemeyerek halamın yüzüne bakarken, konuşmayacağımı anlamış olsa gerek tekrardan diğerlerine baktı.
"Dedem akşam yemeğe çağırdı Asiye'yi." dedi Kenan.
Ben halamın yüz ifadesine odaklandım. Önce bir şaşırdı, ardından gülümsedi hafiften ama biraz da hüzünlendi. Bu ifadeyle bana dönüp, baktı tekrardan. Elimi tuttu. "Bu çok güzel bir haber Asiye. Çok sevindim." dedi.
Derin bir nefes alıp verdim. Karmaşık bir yüz ifadesiyle halama baktım.
"Gideceksin değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vasiyet
Romance"Gidiyorsun demek." Başımı salladım. "Öyle, ha bir hafta daha kalmışım, ha iki gün kalmışım. Ne fark edecekti ki zaten? Sonunda bir gidiş mutlaka olacaktı." Sigaradan çektiği zehirli dumanı dışarı doğru üfledi. "Aklında gitmek olanı, kimse durdura...