İstanbul, kendisinin üzerine bir sürü şiir yazılmış bir şehirdir. İnsanlar bu şehre bambaşka anlamlar yükler. Bu şehre aşık insanlar vardır mesela. Taşına, toprağına, boğazına, havasına, suyuna.
Bakmaya doyamaz insan. O yüzdendir ünlü şairlerin İstanbul'a yazdıkları şiirler. Bu şehrin güzelliğidir onlara o satırları yazdıran.Burada yaşaması güç de olsa, bir sürü zorluğu da olsa vazgeçmek öyle kolay değildir.
Benim İstanbul'u sevdiğim gibi İstanbul da beni seviyordu, biliyorum. Yoksa yıllardır bu güzelliklerini bana nasıl gösterirdi?
İstanbul'u bırakıp gideceğim aklıma hiç gelmezdi ama şimdi hem içindekilerle hem de İstanbul'la vedalaşmanın vaktiydi.
İnsanın sevdiği şeyleri arkasında bırakması ne zormuş. Önceden bilmiyordum bu hissi. Son birkaç yıldır yeni yeni öğreniyorum. Ama hâlâ alışamadım bu hisse.
〰️
"Kafayı sıyırmış bu adam. Hastalıklı piç." Kenan'ın arabada yol boyu ettiği küfürlerin bazılarıydı bunlar.
"Kenan, yeter ağabey. Başım çatlıyor ağrıdan. Azıcık sus artık." Elini başına götürüp ovaladı Yusuf. Şoför koltuğunda oturduğundan gözleri yoldaydı. Kenan, Yusuf'un yanında oturuyordu, bense arkada.
"Benim ağrımıyor sanki. Oğlum ne bu ya. Şaka gibi bir şey. Adam kızı sürekli takip ettirmiş, yıllarca. Kızın fotoğraflarından oluşan bir odası var. Siz nasıl böyle rahatça susup oturabiliyorsunuz?" dedi Kenan bağırarak.
"Ne rahatı oğlum? Ne rahatı? Salak salak konuşma. Düşünmekten başıma ağrılar girdi diyorum sen bu ne rahatlık diyorsun." diye bağırdı Yusuf da sonunda. Direksiyonu öyle bir sıkıyordu ki elleri bembeyaz kesilmişti.
"Sıçarım böyle işin içine ya. Bulalım şu şerefsizi, kıralım ağzını yüzünü. Benim içim başka türlü soğumaz."
"Kenan, sus Kenan. Eve gittiğimizde konuşalım." dedi bakışlarıyla beni işaret ederek. Benim göremediğimi düşünüyordu ama görmüştüm.
"Eve geçmeden önce markete gidelim. Evde hiçbir şey yok. Alışveriş yapmam lazım." diyerek araya girdim. Hiçbir şey olmamış gibi yapmaya o an karar vermiştim. Çünkü bunu başka türlü atlatmam imkansızdı.
"Kenan'la sen eve geçin, ne ihtiyacın varsa söyle bana ben alışveriş yapar gelirim." dedi dikiz aynasından bana bakarken.
"Beraber yapalım işte." dediğimde başını salladı. "Sıkılırım zaten ben evde." diye de ekledim.
Biraz sonra eve yakın olan avmnin otoparkına arabayı park etti. Hep beraber arabadan indik. Hiçbir şey söylemeden ben önde onlarda arkamda ilerlediler. İçeriye giriş yaptıktan sonra market bölümüne girdik. Market arabasını alıp, etrafa bakınmaya başladım.
"İstediğiniz bir yemek var mı? Ona göre alayım yiyecekleri." diye sordum arkama dönüp.
"Fark etmez." dedi Yusuf.
"Balık sever misiniz? Lüfer?" diye sordum balık reyonunun önünden geçerken. Kenan başını salladığında aklımda olan şeyi yapmak üzere satış yapan adama doğru yaklaştım.
"Kolay gelsin Lüfer alacaktım da." dediğimde adamla kısa bir alışveriş gerçekleştirdik. Lüferleri hazırlayıp, verdiğinde poşeti arabanın içine koydum.
Tekrardan ben önde onlar arkamda alışverişe devam ettim. Salata yapmak için meyve-sebze reyonuna geçtim. Oradaki işlerimi de hallettikten sonra Yusuf yanıma gelip, arabayı elimden çekip almıştı. Ben alışverişe devam ederken o da şoförlüğümü yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vasiyet
Storie d'amore"Gidiyorsun demek." Başımı salladım. "Öyle, ha bir hafta daha kalmışım, ha iki gün kalmışım. Ne fark edecekti ki zaten? Sonunda bir gidiş mutlaka olacaktı." Sigaradan çektiği zehirli dumanı dışarı doğru üfledi. "Aklında gitmek olanı, kimse durdura...