CRAFTY -5-

29.3K 2K 958
                                    


Keyifli okumalar!

Divörz.


ÖNCEKİ BÖLÜMDE;
Hemen dibimde duran Hoseok hafifçe boynunu büküp biletimde göz gezdirdi ve mırıldandı: "Noona da 6'da maknae. Ona göz kulak ol."

Maknae boş, anlamsız ve neredeyse içinde bir nebze tiksinti barındıran bir ifadeyle duvar gibi yüzüme baktı. Suratıma sabitlenen bakışlarından sonra sakin kalmam çok zordu; içimde ani bir öfke dalgası yaşandı fakat bu Jeon Jungkook'a karşı olan 'duygu seli'min zar zor da olsa üstesinden geldim. Ama karşımdaki kan, ter ve gözyaşı istiyordu. Efendiliğimi görmezden gelerek mırıldandı:

"Hayattan daha ne isteyebilirim ki?"






Tamam, eski menajerlerlerini çok seviyordu, ona bağlıydı, geri gelmesini istiyordu, benim onun yerini almaya çalışacağımı düşünüyordu falan filan ama, bana bu kadar düşmanca davranmak zorunda mıydı?

Göreve başladığımdan bu yana eski ön yargım kalmamıştı hiçbirine; onu, Bangtan'ı sevmek için var gücümle çabalıyordum. Elimden geldiğince hepsine yardımcı olmak için -bu duruma çok bayılmasam da- uğraş veriyordum. Daha rahat etmeleri için uyumadığım günler oluyor- pekala, şimdiye dek hiç olmamıştı ama ileride, çok ileride bir gün olacağından emindim.- En azından bir şeyleri başarmak için onlar kadar çaba harcıyordum ve karşılığının bu olması gerçekten sinirimi bozuyordu.

Dudaklarımı birbirine zar zor bastırdım. Karşılık vermemem gerekiyordu; Jungkook denilen velet benden 6 yaş küçüktü, kısacası büyüklük bende kalmalıydı. Aksi taktirde kan çıkabilirdi.

Maknae sıkıntıyla yanaklarına şişirdikten sonra soğuk bakışlarını benimkilere sabitledi. Derinlerde bir yerde sakladığı küçük çocuk hala oradaydı ve ben yakın zamanda onu gün yüzüne çıkartıp salya sümük ağlatacaktım. Tabi şansım yaver giderse.

"Gidelim." dedikten sonra diğer üyelere döndü. "Yoongi hyung, yanın benimdir. Sakın kimseyi oturtma."

Benimle oturmak istemediği açıktı ancak çoktan aklıma koymuştum bile. Yanımdaki koltuğu Jungkook veledine ayıracak ve aramızdaki bu sorunu çözecektim.

"Bekleyin," dedim üyelere. "Kimlikler ve pasaportlar olmadan nereye gidiyorsunuz?"

Ellerimi kotumun ceplerine daldırdım. Ve parmaklarımı derinlere doğru indirdim. Fakat... yoktu. Hayır, gerçekten yoktu. Kotumun cebi ciddi anlamda boştu.

Hızla arka cebimi yokladım; yavaş yavaş telaşlanmaya başlıyordum fakat burada da yoktu. Son umut montumun ceplerine bakarken konuştum:

"Yok. Yok?"

İşim bitmişti. Onlar olmadan mümkünatı yok uçağa binemezdik. Bugünkü son Kore-Japonya seferi şimdi bineceğimiz olandı ve yarın konser vardı. Yetişmemiz imkansızdı. Bu demek oluyordu ki konseri kaçırıp, şirketi çok ciddi zarara uğratacağım yetmezmiş gibi Bang Si Hyuk'tan da iyi bir azar işitecektim. Hatta azarla kalsa iyiydi, bu sefer kesin atılırdım şirketten. Verdiğim zararları karşılamam için tazminat davası da açar, öyle postalarlardı.

Hayatım kaymıştı.

Tam karşıma geçmiş, çenesinde atan damarla bana fırça çeken Seokjin'e baktım. Öfkeyle haykırıp duruyordu ve itiraf etmek gerekirse alnının ortasında kuvvetle atmaya başlayan damar oldukça korkunç görünüyordu.

"CİDDEN, NASIL BU KADAR SORUMSUZ OLABİLİRSİN?! DAHA YENİ MENAJERİMİZ OLDUN ANCAK İLK HAFTADAN HER ŞEYİ MAHVETMEYİ BAŞARABİLİYORSUN."

Birkaç gün önceye kadar 'ben pembeyi seviyorum' diyerek marketten ramen isteyen çocuğun bu olduğuna inanmak gerçekten zordu. Ah, cidden. Ne sorunu vardı bu Bangtan'ın? Tamam, pasaport ve kimlikleri kaybetmem ultra ultra büyük bir sorundu. Ancak bu illa da atarlanmaları anlamına mı geliyordu? Üstelik bana, Pa Do Young'a? Eğer hayatım birkaç aylığına onların elinde olmasaydı bu yaptıklarını başta Jin olmak üzere hepsine hemen şu an ödetirdim, ancak malum. Zar zor girdiğim BigHit'ten kovulmak istemiyordum.

CRAFTY |Jungkook| ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin