Bir insana yaşadıkları bu kadar ağır gelebilir miydi? Dostum dediği insan iki arkadaşını öldürdü. Çok sevdiği mesleğini elinden aldı. Hayatından nefret etti. Her gününe lanet ederken kendini her saniye suçlarken onun karşısına çıkması delirmesine sebep oldu. O anları tekrar yaşarken nefes alamadı. Hazar arabanın içinde düşünceleriyle boğuşurken hala az önce olanlara anlam veremiyordu. Onu tekrar görmeye dayanamıyordu. Onun yanında krize girmesi karşısında küçük düşmesine sebep olmuştu ama elinde değildi. Uygar ve Bora dikkat çekmeden Hazar'a bakıyordu ne halde olduğunu kestirebiliyorlardı onun için üzülüyordu ama ellerinden hiç birşey gelmiyordu."Durdur arabayı" Hazar'ın bir anda bağırmasıyla ne olduğunu anlamazken Uygar hemen arabayı sağa çekmişti.
"Hazar birşey mi oldu? İyi misin?" Bora endişeyle Hazar'a bakarken yine krize girdiğini sandı ve korktu. Onu bir kez daha öyle görmek istemiyordu.
Hazar eğer biraz daha böyle kalırsa delirecekti kendini dışarı atmakta çare buldu.
"Siz gidin. Ben yürüyecem" diyerek kapısını açtı.
"Bende seninle geleyim" diyerek yanlız bırakmak istemezken amacı sadece yanında olmaktı.
"Gerek yok. Yalnız kalmak istiyorum"
"Ama..." Bora daha konuşamaya başlamadan Hazar arabadan inip uzaklaştı. Bora arkasından bakakalırken. Uygar.
"Bırak. Kafasını dağıtmaya ihtiyacı var. Az önce kolay birşey yaşamadı" dediğinde Bora'nın yüzü düştü.
"İyi ama yinede..." işte yine de yanlız bırakmak istemiyordu. Tek başına üstesinden gelebilir miydi bilmiyorum. Sadece acılarına ortak olmak istiyordu.
"Eminim iyi olacaktır. Olmak zorunda"
"Haklısın. Üstesinden geleceğiz" Uygar Bora'nın içini rahatlatırken yanında olmasına sevinmişti. Uygar çok fazla beklemeden arabayı çalıştırıp uzaklaştı.
Nefes almaya çalışan Hazar şu an nereye gittiğini bile bilmiyordu. Öylece yürüyordu. Yolun sonu gelsin istemiyordu gelirse yine kapkara geçmişiyle yüzleşecekti. Yüzleşti ama defalarca yüzleşemezdi.
Hazar fark etmesede bir mezarlığın önünden geçiyordu bir adamın aglama sesini duydu. Dönüp bakmadı ama feryadı duyuluyordu.
"Ben şimdi nasıl gideceğim? Ben şimdi nasıl gideceğim?" Diye tekrarlayıp duruyordu ağlayarak orta yaşlı adam. Hazar olduğu yerde dururken mezarın başındaki adama baktı. "Seni burda bırakamam. Neden benide almadın yanına? Neden? Hani seviyordun beni. Seven insan bırakıp gider mi? Canını acıtır mı bu kadar. Sana hayatım demiştim. Şimdi benim bir hayatım yok" derken hıçkırıklara boğuldu. Adam ölen karısının mezarında ağlarken Hazar ondan gözlerini almadan onu izliyordu. "Seni seviyorum. Ölünce de seveceğim. Sende sakın beni sevmeyi bırakma. Yine kavuşucaz. Hergün en sevdiğin gülü bırakacağım. Hayatın bu kadar kısa olduğunu bilseydim seni daha çok severdim. Şimdi gidiyorum. Gene geleceğim. Hep geleceğim. Kavuşucağımız güne kadar geleceğim" dedi son kez karısının mezarına bakarak gitti.
Hazar hala adama bakarken o an hayatın ne kadar kısa ve ne kadar acımasız olduğunu anladı. Hayat kısa ve bir o kadar zalim. Hepimiz hayatımızda birilerini kaybettik. Bazıları ailesini , bazıları arkadaşlarını ve bazıları da sevgilisini iyi yada kötü olsada hayatında birini kaybetmemiş hiç kimse yok. Bu yüzden hayat acımasızdır. Eğer doğruysa bu acımasız zaman diliminde ve bir bakıma bu kısa hayatta yapabileceğimiz tek şey zamanın kıymetini bilmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRILDI GÖKYÜZÜM
Teen FictionAcı çeken bir adam... Ona benzeyen bir kadın... Kaderin onları karşılaştırdığı yer... Adam o gün hep yapmak istediği şeyi bir başkasının yaptığını gördü. Hemde gözleri önünde... Bir kız atlamak için gözlerini kapattı. "Korkak..." Adam sadece bu keli...