16.BÖLÜM - SANA BİR ŞEY OLMASIN

5.6K 617 224
                                    

Ve bölüm :)

**-**
Ecem gözünde yaşlarla nişanlısının şirketinden içeri geçti. Ne kapıdaki güvenliğin ne de adamın odasının önündeki asistanının onu durdurmasına müsaade etmedi. Koşar adım kapıyı açıp, “Çağan!” diye seslendiğinde Çağan telaşla ayağa kalkmıştı.
Arkasından gelen asistan da kapıda duruyordu. Ecem koşarak, gözyaşlarının arasında adamın dudağına yapıştı. Bunu beklemeyen Çağan gülümseyerek asistanını dışarı gönderip, elini beline doladı ve onu kendine çekerek öpücüğü derinleştirdi.
Bir süre sonra adamdan ayrılıp, başını göğsüne koydu ve hıçkırıklarını kontrol altına alıp, ona sıkıca sarıldı.

Çağan kızı kucağına alarak, koltuğa oturdu. “Bebeğim neyin var?”
“Sana bir şey olmasın Çağan. Sana bir şey olursa, ben yaşayamam. Biliyorum, anneannemde yaşayamayacak. Allah ikisini de bizden alacak. Ama ben dayanamam. Ben hazır değilim. Ben onları kaybetmeye hazır değilim. Daha çok erken değil mi? Daha onları kaybetmek için çok erken değil mi?” diye sonlara doğru inledi.

Çağan o an kızın şokta olduğunu ve sayıkladığını anladı. Kucağında başını boynuna gömen kızın saçlarını okşadı. “Şişş... Geçti bebeğim, geçti aşkım. Kötü bir rüya mı gördün? Ne oldu?”
“Kabus gibiydi, ama gerçekti. Duyduklarımın hepsi Allah kahretsin ki gerçek!” diye bağırdı.

Çağan telefonu açıp, asistanından bir bardak su istedi. Bir iki dakika sonra içeri geçen kız gördüğü manzara ile gülümsedi. Patronunu hiç böyle görmemişti. Kucağında bir bebek gibi oturan kızın şefkatle saçlarını okşayıp, öpüyordu.
“İçeri kimseyi alma Sibel. Telefonda bağlama.”
“Peki Çağan bey.”

Kadın dışarı çıktığında Çağan ona suyu içirdi. Şuan daha sakin olan kızı göğsüne bastırdı. “Birkaç günlüğüne yurt dışına kaçalım mı? Mesela haftasonu. Hem benim de Tayland’da bir çiçeğin tohum ve gübresine bakmam lazım.”
“Olur. Gidelim.”

Çağan kızın hemen kabul ettiğini görünce bir şeylerin ters gittiğinden emin oldu. “Şimdi bana ne olduğunu anlatır mısın peki? Merak etmeye başladım.”
“Dedem...”
“Cem deden mi? Ne olmuş ona? O gün gayet iyiydi sahnede,” dedi gülerek.
“Ama değilmiş. Hiç iyi değilmiş.”

Çağan’ın kaşları çatıldı, “O ne demek Ecem?”
“Dedem ölüyormuş Çağan. Çok hasta, tedavi olmuyor. İşin kötüsü tedavisi de yok. Çok gecikilmiş.”
Çağan’ın kadının saçındaki eli donup kalmıştı. “Ne demek bu Ecem? Nasıl tedavisi yokmuş?”

“Doktor çok geç kalınmış demiş. Kanser her yere yayılmış. Ameliyat olursa ve bedeni kaldıramasa...” devamını getiremedi ve hıçkırıklarla adama sarıldı.
“Ta-tamam. Öyle şey olmaz. Ben araştırırım. Bakarız. Öyle durup onun ölümünü izleyecek değiliz her halde. Benim yurt dışında tanıdığım dünya kadar doktor var-”

“Dedem araştırmamış mıdır sence? Son evrede bize söyledi. Emin ol, en ufak bir ümidi olsa, savaşırdı. O Ecrin Ernez’i öylece bırakıp gidecek bir adam değil.”
“Tamam aşkım, şimdi bunu düşünme. Ben de bir araştırayım. Hadi sen sakinleş şimdi.” Kadını göğsüne bastırdı. Ecem sanki bütün gece uyuyan o değilmiş gibi yorgundu. Bedeni bitikti. Elini kaldıracak hali bile yoktu ve gözleri yenilgiyi kabul edip yavaş yavaş kapandı.

***

Cem Buse’nin dizlerine uzanmış, gözlerini yummuştu. Saçındaki yumuşak dokunuşlar onu rahatlatmış, sakinleştirmişti. Kadının eli sihirli gibiydi. O an Buse’nin dilinden dökülenlerse ona daha çok huzur vermişti.

“Evlenelim. Demin cevap veremedim. Evet Cem Soylu, seninle evlenirim. Tüm dünya önümde dursa da beni durduramaz. Seninle bir ömür yaşarım. Senin kollarında uyumak, senin gözlerinle uyanmak istiyorum. Bu aşkı senin yanında yaşamak istiyorum.”

VEDA BUSESİ * MASAL SERİSİ IV - FİNALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin