"Bilmezsin tabii! Nereden bileceksin ki? Anlamazsın o yüzden, boş ver!" diye kestirip attım. Ne yaşadığımdan zerre haberi yoktu. "Neyi bilmiyorum ben? Söyle de anlayalım!" dedi o da yakınarak. Şöyle bi baktım ona. Bazen kendime o kadar kızıyordum ki! Sanki dünyada insan kalmamış gibi neden gidip onu sevdim ki? Hiçbir zaman beni anlamayacaktı işte. Görmeyecekti beni hiç. Böyle uzaktan sorup duracaktı sadece. Sonrasında cevapsız sorularıyla beraber hayatına kaldığı yerden devam edecekti. İşte bu kadar umurundaydım onun. "Neyse ne. Gidiyorum ben." dedim umursamazca. Artık ona açıklama yapacak kadar takatim kalmamıştı. Madem umurunda değilim, o zaman benimle vaktini boş harcamasındı. Arkamı dönüp kapıya ilerledim. Birkaç adımdan sonra tam kapıyı biraz aralamıştım ki duyduğum ayak sesi ve hemen ardından az açılan kapının sertçe kapatılmasıyla olduğum yerde kaldım. Kapının sert sesi yüzünden ve onun ani hareketlerinden dolayı biraz yerimde sıçramıştım. Daha ne olduğunu anlayamadan kolumdan tuttuğu gibi beni kendine çevirip dibime kadar girdi ve tam olarak gözlerimin içine baktı. "Hiçbir yere gitmiyorsun!" diye tısladı adeta. "Bu mesele hemen şimdi çözülecek! Başka bir alternatifi yok!" Yakınlığından dolayı elim ayağım titremeye başlamıştı bile. Her ne kadar kocam da olsa bu yakınlık fazlaydı benim için. Alışkın değildim bi kere. Yine de yutkunup gözlerimi kaçırdım. "Halledecek ne var ki sanki?" diye konuştum kendi kendime. O ise biraz daha yaklaşıp beni iyice kapıyla kendi arasına sıkıştırmıştı. Kendimi kapıyla bütünleştirmeye çalışırken o hala gözlerimin en içine bakıyor beni çok daha zor bir duruma sokuyordu. "Bu tavırların sebebini öğrenmeden seni bırakmaya niyetim yok. Ya bana neler olduğunu anlatırsın ya da bu şekilde sabaha kadar seni bekleriz. Seçim senin karıcığım."