"Gülmeyi sevenlere ithafen..." Bir derginin genel müdürü olan Ali Ömer Erez; görünürde çapkın, hovarda ve ciddi ilişkiden kaçan bir adamdır. Tamamıyla tesadüfi olarak esas kızımız Cemre Soylu ile tanışır ve art arda gelen talihsizlikler sonucunda kendisini onunla evlenmiş olarak bulur. Fakat sonraları Ali Ömer Erez'in daha önce esmer bir dilber tarafından kalbinin kırıldığını ve bu yüzden 'çapkınım, hovardayım, yirmi dört ayardayım' maskesini taktığını öğreneceğiz. Hatta daha da ileri gidip onun varlığından ve kırılan kalbinden bir haber olan esas kızımızın tek bir gülüşüyle adamı iyileştirdiğini, esas adamımızla 'tesadüfi' karşılaşmalarının hepsinin planlı olduğunu göreceğiz. Yetmeyecek, esas adamımız bize hikâyenin sonunda ana fikri verecek. İtirafında diyecek ki: 'Tesadüf diye bir şey yoktur. Tesadüf görünümlü olsun diye söylenmiş küçük, tatlı, beyaz yalanlar vardır.' Kız şaşıracak, adamın onu elde etmek için çevirdiği dolaplarla afallayıp kalacak. Bir an sonra ana fikri destekleyen motto da ondan gelecek. Diyecek ki: 'O benim yalancı damadımdı! Yalanlarla girdiği hayatımda en güzel gerçekleri tattırmıştı.'