Genç adam öfkesinden sağa sola saldırmamak için dişlerini birbirine kenetlemişti. Ölülerin cesetlerini yavaş yavaş toprakla buluşturuyor bir yandan da bunu yapan klana lanetlerini okuyorlardı. Son olarak hâlâ sıcak olan közleri söndürmeleri için birkaç adamını görevlendirdi genç adam. Ormanın içinde olmasından dolayı zarar gören yalnızca köy evleri ve ahırları olmamıştı. Etrafta bulunan birkaç ağaçta köz haline gelmişti. Genç adam sıkıntı içinde askerlerin işlerini bitirmelerini beklerken yarısı sağlam olan bir kulübeden kadın sesi duyduğunu zannetti. Üzüntü içinde hayali bir yardım çağrısı duyduğunu düşünerek adamlarına dönmüştü ki sesin hayal değil gerçek olduğunu farketti. Çünkü yardımı isteyen ince ve cılız ses biraz daha yükselmişti. Aceleyle o yöne döndü ve birkaç uzun adımda ulaştı harabeye. Yerde iki büklüm bir halde kanlar içinde bir kız yatıyordu. Şokun verdiği duraksamayı atlatır atlatmaz kızın yanına diz çöktü. Zavallıcık karnından kılıç darbesi almıştı. Çok fazla kan kaybediyordu. Kollarını kararlı bir hareketle kızın vücuduna dolayıp ayağa kalktı. Dışarıya adım atar atmaz kollarındaki savunmasız güvercinin titrediğini hissetti. Zaten soğuk olan hava bünyesi zayıflayan bu narin kızı oldukça etkileyecekti şüphesiz. Şaşkın bakışlarla onların yaklaşmasını izleyen adamlarına işaret edip yanına çağırdı. Bu emir anında yerine getirilmişti. Safkan İngiliz atının terkisinde bulunan yün battaniyeye sardı yaralı kızı. "Zavallı kızıl güvercin..."diye fısıldadı kendi kendine.