yirmi yedi

4.4K 261 44
                                    

Bölüm şarkısı: Manuş Baba - Eteği Belinde

İyi okumalar.

16 Kasım 2017, saat 08:36, Fatih/İstanbul

Sıkıcı bir felsefe dersiydi yine. Hoca bir şeyler anlatıyor, Ezâ'da hocayı her ne kadar istemese de dinliyordu. Havalar yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. Yağan yağmurla camdan dışarı baktı Ezâ. Yağmuru her zaman sevmişti. Çocukluğundan beri yağmura karşı bir ilgisi her zaman vardı.

Yavuz'a döndü Ezâ. Döndüğü gibi kalbinden vurulmuşa döndü. Yavuz kaşlarını çatmış, ama masum bir yüzle uyuyordu Ezâ'nın yanında. O an anladı Ezâ Yavuz'a karşı olan hislerini. Emin oldu. Kendine itiraf etti. O, Yavuz'a en başından beri tutukluydu.

30 Kasım 2017, saat 10:27, Fatih/İstanbul

"Selam," diyerek Yavuz'un yanına geldi Ezâ. Yavuz başını kaldırdı ve Ezâ'ya baktı. Ardından, "Aleykümselam," dedi soğukça. Ezâ, Yavuz'un bu hallerine alışkın olduğu için gülmekle yetindi. Ardından Yavuz'a sorular sormaya başladı. Onun hakkındaki bilgileri merak ediyordu. "Doğum günün ne zaman?" diye sormakla başladı. Yavuz derin bir nefes verdi ve aksi bir şekilde, "26 Aralık 1999," diye cevapladı. Ezâ, gülümsedi tekrardan.

"Dil biliyor musun?" Yavuz başını salladı. "Kaç tane?"

"Dört."

Vay, dedi içinden Ezâ. Yakışıklı, soyadı güzel ve dil biliyor. Evlenmeyip de ne yapacaktı bu çocukla?

"Göz rengin kimden? Baban mı renkli gözlü annen mi?" Yavuz, okuduğu kitabın kapağını sertçe kapadı ve Ezâ'ya dönüp, "Bu bilgiler ne işine yarayacak?" diye sordu. Alınmıştı Ezâ. Neden böyleydi ki bu çocuk?

Beş dakika geçmişti Yavuz'un onu azarlamasından sonra. Okuldan içeri, "Yavuz!" diye kükreyen bir adam girdi ardından. Tüm hocalar sıraya dizilmiş, öğrencilerden birkaçı dehşetle Ezâ'nın olduğu, arka bahçe sayılacak yere toplanmıştı. Ezâ, ilk görüşte tanıdı adamı. İlk geldiği gün müdür odasında gördüğü uzun boylu adamdı. Dikkat kesilmişti yüzüne. Yavuz ile gözle görülür bi' benzerlikleri vardı. Adam, 45-50 yaşında gibi duruyordu ki, oldukça karizmatikti. Orta yaşlı olmasına rağmen yakışıklıydı da. Yavuz'un babası olduğunu tahmin etmişti ki, yandan bir kız Ezâ'yı dürtüp, "Yavuz'un babası, Yıldıray Silahtaroğlu. Silahtar çetesini duydun mu?" demişti. Ezâ, adamdan gözlerini ayırmadan başını iki yana salladı. Yanındaki sarışın kız, "Nasıl bilmezsin? Gerçi bilmek zorunda değilsin. İçinde beş ünlü suç örgütü üyeleri ve lideri var. Hepsinin oğulları ve kızı da bu okulda okuyor. Bu altı çocuk o çetenin gelecekteki varisleri. Hepsi birbirinden beter, birbirinden saygısız," dedi ve ardından Ezâ'nın kafasını Yavuz'a çevirdi. "Yavuz Silahtaroğlu. Silahtar çetesinin lideri Yıldıray Silahtaroğlu'nun, Ezâ Doğan'dan olma en küçük oğlu. Kendinden büyük dört abisi var. Dördü de prens gibiyken, tam bir İzmir beyefendisiyken, Yavuz hödüğün teki. Sert ve soğuk. Al böyle tencere tava ne varsa, indir ağzına! Yine de rahatlamazsın!"

Ezâ hafifçe güldü. Sarışın kıza hak vermişti. Yavuz'a gıcık oluyordu ama bir yandan da hoşlanıyordu. Geri zekâlı mıyım? diyordu bazen kendine. Kızlar, cidden kötü çocuklardan hoşlanıyordu. Bir kısmı tabii ki. Hepsi değil.

Gülmesiyle birlikte sarışın kız da güldü ve Ezâ'ya uzun boylu, esmer, yeşil gözlü bir çocuğu gösterip, "Uğur Soylu," dedi. Ardından sözlerine devam etti. "Yıldıray Silahtaroğlu'nun sağ kolu Ümit Soylu'nun ortanca oğlu. Tam bir pezevenk! Dengesizin teki. Bir gün iyiyse, öteki gün kötü. Bir gün okuldakilere çok iyi davranıyor, öteki gün önüne gelene sallıyor," Sözleri bittikten sonra beyaz tenli, sarışın, kahverengi gözlü bir çocuğu gösterip, "Buğra Özbek," dedi. "Selçuk Özbek'in tek çocuğu. Özbek ailesinin ilk ve tek torunu. Tam bir ego yığını itin teki. İlk ve tek torun olmanın getirdiği egonun altında eziliyor. Ne amcası, ne halası, ne teyzesi, ne dayısı var. Bildiğin tek torun."

Ezâ duyduklarıyla şoka uğrarken yanındaki kız, "Daha bitmedi. Üç üye daha var," diyip uzun sarı saçlı, kısa boylu, esmer tenli bir kızı gösterdi. "Deniz Büyükkol'un şımarık tiki kızı Zeynep Büyükkol. Bu da Buğra gibi ilk torun ama tek torun değil. Fakat ilk torun olduğu için haliyle şımartılmış. Kendinden dört yaş küçük kız kardeşi var. Babası kızlarına çok değer verdiği için gelecekti varisinin Zeynep olduğunu, erkek oğula sahip olmadığı için hiç üzüntü duymadığını basına açıkladı. Bu yönden takdir edilesi ama Zeynep şımarığın teki. Çevresindekilere kötü davranmıyor, ezmiyor fakat parasıyla ve babasının suç örgütü üyesi olmasıyla havasını da atıyor," Kısa boylu, kızıl bir erkeği gösterdi. "Hamza Avcı'nın en büyük oğlu Yiğit Avcı. Bu çocuk da aynı Uğur gibi fakat dengesiz değil. Ortamcı pezevengin teki. Kızlarla takılır, fakat asla sevgili olmaz. Hakkında pek bir şey söyleyemiyorum. Şerefsiz olduğunu bilmen yeterli," Sarışın, beyaz tenli bir çocuğu göstererek, "Ve son. İlyas Aksoy'un oğlu Ömer Aksoy. Tembel tenekenin teki bu da. Etrafındakileri ezer, çalışkanlarla dalga geçer, okulu babasının evi gibi kullanır. Gruplaşmaya önem verir ve Zeynep'e bulaşmak hobisidir. Paraya tapar. Ailesini bir aristokrat olarak görür," dedi. Ardından Ezâ'ya dönerek, "Ben deniz Ceren. Ama sen istersen kanka diyebilirsin," dedi.

Ezâ güldü ve, "Anlattığın için teşekkürler," dedi. Ceren, "Ne demek, birisi sorduğunda öyle kalma diye anlatayım dedim," dedi. Demesiyle birlikte gülüştüler. Ezâ, arkadaş bulduğuna sevinmişti. Özellikle her şeyi bilen, konuşkan ve güzel bir arkadaş bulduğuna sevinmişti. Ne çok şey biliyor bunlar hakkında, demişti içinden. Sahiden gereğinden fazla bilgi sahibiydi.

Yıldıray Silahtaroğlu, Yavuz'a tokat atmak için elini kaldırmıştı ki, Yavuz elini sıkıca tuttu ve babasının üstüne doğru yürüdü. Beş dakikadır orada bir şeyler konuşuyorlardı, Ceren o sırada anlatmıştı her şeyi.

"Sana bir şey demeyi unuttum," dedi Ceren. Ardından laflarına devam etti.

"Yavuz'un annesi Yavuz'u doğururken öldü. Babası Yavuz'dan, Yavuz babasından nefret ediyor. Yavuz'un yüzündeki yarayı görüyor musun?" Ezâ başını salladı. Belli olan bir yaraydı. Kaşından başlayıp, şakağına doğru gidiyordu. "Onu babası yapmış. Nasıl yapmış, orası muamma. Yavuz, hocaların zorlamalarıyla dayanamayıp kendisi demişti," Ezâ nedensizce sevmemişti babasını. Bir insan neden oğluna zarar verirdi ki?

Yavuz'un buraya doğru sinirle yaklaştığını görünce Ceren yana yaklaşıp yolu açtı. Yavuz, yanlarından sinirle geçerken, Ceren'e doğru, "O çeneni kapa," dedi ve omuz atarak okula girdi. Ceren, "Her zamanki Yavuz..." diye mırıldanmıştı.

"Her zamanki yaralı Yavuz," diye mırıldandı Ezâ'da. Nedense yaralı olduğunu hissetmişti ve Ezâ, hislerine oldukça güvenirdi. Yavuz'un uğruna öleceğini de hissetmişti o gün. Boş hisler diyip boş vermişti.

Boş veya dolu ne fark eder? O hislerin gerçeklik payı olduktan sonra?

:):

sizi seviyom :**

:D

:DD

:DDDLFĞFMWĞFÖWĞFLWĞDLĞWLFXÖOENCOSMDLE

2K OLMUŞUZ LAAAAN SKDPWMFĞWLFĞWŞİFŞEÜ YİNE TARİH DURUN

31 Aralık 2020

ölüler içinde hayat.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin