Bölüm şarkısı: Kaan Tangöze - Bekle Dedi Gitti
İyi okumalar.
•
27 Aralık 2006, saat 13:21, Çamlıhemşin/Rize
Yıldıray Silahtaroğlu, sallanan sandalyesinden kalktı ve sigarasını söndürüp çocukluğunun geçtiği bu evde yürümeye başladı. Kafası hafiften kendine gelmeye başlıyordu. Birkaç saat öncesinde kadar kendinde değildi, hafif hafif toparlamaktaydı.
Masanın üstündeki kanlı çakı dikkatini çekti önce. Sonra yerdeki kanlar dikkatini çekti. Aynada kendine baktı. Birkaç kan damlası üstüne sıçramış gibiydi. Elinde de kurumuş kanlar vardı. Yaptıkları aklına bir bir gelirken, evden dışarı fırladı ve babasının evine doğru koşmaya başladı.
Kapıyı kırarcasına çaldığında annesi içerden, "Geldi Allah'ın belası," diye söylenmişti. Nurşin Silahtaroğlu kapıyı açınca, annesinin bağırmalarını umursamadı ve odaları tek tek dolaşmaya başladı. En son girdiği odada yatakta yatan, yüzünde gazlı bez olan oğlu Yavuz'la karşılaşmıştı. Kendisine lanet okudu ve yavaş adımlarla oğlunun yanına doğru ilerledi. Yüzünde kocaman bir sargı vardı ve çatık kaşlarla uyuyordu.
Kendisine benzetiyordu Yıldıray Yavuz'u. Diğer oğulları nazik, sempatik ve sosyalleşmeyi severken, Yavuz sertti, soğuktu, sinirliydi ve asosyaldi. Daha küçücük yaştayken üvey annesine, 'Bana süt getir lan!' diye emir verirdi. Sevmediği kişilere kötü davranmaktan çekinmezdi. Kavgacıydı, asabiydi, kindar ve zorbaydı. Ama merhametliydi. Hayvanlara iyi davranır, kızlara ne kadar soğuk davransa da kalplerini kırmamaya özen gösterirdi.
Yıldıray, baştan aşağı kendine benzettiği bu çocuktan nefret ediyordu. Aşık olduğu kadının gözlerini aldığı için ondan nefret ediyordu. Aşık olduğu kadını elinden aldığı için nefret ediyordu. Yıldıray'ın Ezâ'sı, küçük oğulları Yavuz'u doğururken kendisi vefat etmişti. Yıldıray için büyük bir yıkım olmuştu bu. Ezâ içinse, kurtuluş olmuştu. Yıldıray'a deliler gibi aşıktı Ezâ. Ama Yıldıray en ufak bir yanlışında onun canını yakacak hareketlerde bulunuyordu. Böyleydi Yıldıray. Karakteri buydu.
Canını sıkan kişi canının bir parçası dahi olsa acımaz, canını yakardı. Hak eden, hak ettiğini bulurdu ona göre. Seviyor diye bu onun hak etmediği anlamına gelmezdi.
Ezâ'ya da öyle davranıyordu. Canını yakıyordu. Acımadan kırıyordu onu. Yavuz'u doğururken vefat edince de, tam anlamıyla kafayı sıyırmıştı. Daha da keskinleşmişti, daha da sertleşmişti. Annesini öldürdüğü için acısını oğlu Yavuz'dan çıkarıyordu.
Babasından böyle görmüştü Yıldıray. Yavuz'da babasının kaderini yaşıyordu.
Aklına Ezâ ile olan anıları geldi Yıldıray'ın. Gözyaşlarını tuttu ve gözlerini sımsıkı kapayıp oğlunun eline sarıldı.
4 Kasım 1999, saat 14:16, Ardeşen/Rize
Ezâ karnına kafasını yaslayan Yıldıray'a baktı. "Yavuz," diye seslendi Yıldıray'a doğru. Yıldıray'ın ilk ismi Yavuz'du. Fakat Yıldıray, bu ismi sevmediğinden kimseye söylememişti. Sadece hayatının aşkı Ezâ, annesi, babası ve kardeşleri biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölüler içinde hayat.
Short Storygözlerin olmadan içim hep donuk. kuşkusuz sevgilim, sen ölüler içinde hayatsın. - texting, tamamlandı. • yazdığım ilk kurgu ve kitap olduğu için, cringe, sinir krizi geçirmelik, -ki ben okudukça geçiriyorum- soğutan yerler olabilir. bunu dikkate al...