on iki

5.8K 348 129
                                    

Bölüm şarkısı: Sezen Aksu - Git

İyi okumalar.

26 Aralık 2017, saat 17:24, İstanbul

Ezâ'nın gözleri, okuldan çıktığı gibi Yavuz'u aramıştı. Bugün pek görememişti okulda. Hafiften endişelenmeye başlamıştı ki, Yavuz'u gördü. Gözleri kızarmıştı. Bitkin duruyordu. Bugün onun doğum günüydü. Mutlu olmalıydı, niye böyleydi?

İçinden geçirdiği cümleye güldü Ezâ. Yavuz, hiçbir zaman mutlu değildi ki. Arkasını dönüp bir yere gitmeye başladığında, Ezâ'da biraz arkasından onu takip etmeye başlamıştı. Nereye gidiyordu ki? Demesine kalmadı, çok güzel bir kadın, "Yavuz!" diye bağırmıştı. Olaylar anında gelişirken, karizmatik bir adam arabadan fırlayıp kadını saçlarından tutmuş, "Kapat o çeneni!" diye bağırarak kadını arabaya fırlatmıştı. Kadını görmesiyle Yavuz ne yapacağını şaşırmış, sesi titremişti.

"A-An-Anne!" diye bağırdı ve arabaya doğru fırladı. Mavi gözlü, güzel kadın, "Oğlum!" diye bağırırken, sakallarına beyazlar çökmüş olan adam arabadan indi ve Yavuz'u omuzlarından geri çekip, "Git buradan, çocuk!" diye bağırmıştı. Yavuz babasına çok kötü bir tekme attı ve arabanın camına geri dayandı. Annesi cama vuruyor, "Oğlum!" diyerek ağlıyordu. Yavuz, "Yaşıyorsun, anne! Anne sen yaşıyorsun! Nasıl anne! Nasıl?"

Ezâ olanları izlerken buz tutmuştu. Gelen geçen herkes bakıp, izliyordu. Ezâ, yere kenetlenmişti sanki. Yavuz'un yanına gitmek, destek olmak istiyordu. Yapamıyordu. Kenetlenmişti sanki. Yavuz'un 'Anne!' diye bağırışları, annesinin 'Oğlum!' diye haykırışları caddeyi inletiyordu.

Yavuz'un babası yerden kalktı ve Yavuz'u tutmaları için adamlarına emir verdi. Yavuz, kollarını tutan adamlara saldıracaktı ki, babası silah çekmişti. Annesi, "Dediğini yap!" diye bağırınca sözünü dinledi ve adamların onu tutmasına izin verdi. Babası yavaş yavaş ilerledi ve arabanın kapısını açıp annesini dışarı çıkardı. "Bak çocuk, bu senin annen."

Yavuz, nefretle baktı babasına. Ağzını yüzünü kırmak istiyordu. Öldüresiye dövmek, gebertmek istiyordu.

"Annen öldü sanıyordun, değil mi, çocuk?" Annesini yere fırlattı ve baş ucuna eğildi. Yavuz'un damarına damarına basıyordu. Korumalarına emir verdiğinde, Yavuz'u annesinin önüne getirdiler ve diz çöktürdüler. Yavuz, "Anne..." diye mırıldanırken babası, "Annene veda et, çocuk," dedi. Yavuz anlamamış gibi başını kaldırıp babasına baktı. Annesi, "Seni çok seviyorum, Yavuz. İyi ki benim oğlumsun. Sakın vicdan azabı çekme. Seni seviyor-.." demesine kalmadı babası tetiği çekmişti.

Yavuz, "Anne!" diye haykırırken, babası Yavuz'un omzuna da bir tane sıktı ve, arabalarına binip oradan uzaklaştı. Ezâ, silah sesiyle irkilirken, koşarak Yavuz'un yanına gitti.

"Yavuz! Yavuz kendine gel! Yavuz yalvarırım!"

Kadından oluk oluk kanlar akıyordu. Yavuz'un omzu da kanıyordu fakat umrunda değildi. Gözü kararmaya başlamıştı. "Anne!" diye söylenerek ağlıyordu. Canı yanıyordu, hem de çok fazla. Hiç ağlamayan Yavuz, ilk kez o gün ağlamıştı. Canının yandığını, sağır birisi duymasa bile anlardı. Ezâ, "Yavuz, kendine gel lütfen!" derken Yavuz, son bir kez, "Anne!" demiş, Ezâ'nın bacaklarına yığılmıştı.

Ezâ deliler gibi ağlıyordu. Bir kadın için, bir Yavuz için. Deliler gibi ağlıyordu. Canı yanıyordu. Masum bir kadın öldürüldüğü için ağlıyordu. Sevdiği adamın canı yandığı için ağlıyordu. Onun canı yansa Ezâ'nında canı yanıyordu.

Polisler ve ambulans üç dakika sonra gelmişti o gün. Annesi vefat etmişti, fakat Yavuz yaşıyordu. Hastaneye gittiler, Yavuz ameliyata alındı. Durumu çok riskli değildi. Uyanmıştı. Fakat psikolojisi uzun bir süre düzelmeyecek gibiydi.

Doktorlar hafıza kaybı yaşamadığını söylemişti. Abilerini, annesini, geçmişte yaşadığı her şeyi hatırlayacağını, hiçbir şeyi unutmadığını söylemişti.

Dedikleri doğru çıktı.

Yavuz geçmişini unutmadı, babasına olan nefretini unutmadı, abilerini unutmadı, lise anılarını unutmadı, lisede gıcık olduğu hocaları unutmadı, arkadaşlarını unutmadı, yara izinin nasıl olduğunu unutmadı, her şeyi, herkesi, her anı tek tek hatırladı.

Unuttuğu tek bir şey vardı.

O kötü günü unutmuştu. Büyük bir travma geçirmişti ve bu nedenle o gün aklından tamamen silinmişti. O gün neler olduğunu hiçbir şekilde hatırlamadı. Annesinin hâlâ onu doğururken öldüğünü sanıyordu. O kötü gün dışında her günü tek tek hatırlıyordu. O gün dışında.

O günle birlikte Ezâ'yı da unuttu.

O kötü gün Ezâ'ya biraz da olsa duygular hissetmeye başlamıştı, anlam veremiyordu bu hislere. Fakat Ezâ'yla birlikte ona olan hislerini de unuttu.

Ezâ'yı, annesinin nasıl öldüğünü, o iğrenç günde yaşadığı her şeyi unuttu. Geri kalan her şeyi hatırladı. Olay medyaya yansıtılmadı, babası bir şekilde hapisten kurtuldu, olaya tanık olan kişiler babası tarafından tehdit edilip susturuldu, abilerinin kulağına bu haber gitmedi.

Ezâ dışında herkes, Yavuz'un annesinin doğumda öldüğü düşüncesiyle hayatına devam etti. Yavuz'a sadece travma geçirildiği söylendi, daha fazlası söylenmedi. Kimse üstelemedi ve olayın üstü kapandı.

Yıldıray Silahtaroğlu, yani Yavuz'un babası gereğinden çok güçlüydü. Olayın, abilerinin kulağına gitmesini engelleyecek kadar.

Fakat Ezâ kafasına koymuştu o gün. Üç sene sonra Yavuz'un karşısına çıkacak, ona her şeyi bir bir anlatacaktı. Yavuz'un iyiliği için bunu yapacaktı. Yavuz onu sevmese de olurdu ona göre. Mutlu olsun yeterdi. Tek temennisi buydu.

Olayı yeterince açıklayabildiğimi umuyorum. Yavuz dediğim gibi tüm hayatını hatırlıyor. O gün dışındaki tüm hayatını hatırlıyor. Ezâ dışında. Bunun nedeni, geçirdiği ağır travmadan dolayı.

ölüler içinde hayat.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin