Büyük bir gürültüyle yattığım yerden hızla doğrulduğumda gözlerim bir tehlike arar gibi hızlıca etrafı taradı. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirdiğimde şiddetli bir yağmur yağdığını gördüm, beni uykumdan uyandıran da gök gürültüsü olmalıydı. Herhangi bir tehlike olmadığını anlayan vücudum rahatlayarak gevşedi. Neden bu kadar korktuğuma anlam verememiştim. Sanırım yeni eve ve çevreye alışmaya çalışıyordum. Ellerimi yüzüme kapatıp derince bir nefes aldım ve parmaklarımı saçlarımın arasından geçirerek önüme gelen tutamları geriye doğru ittirdim. Komodinin üzerindeki telefonu elime aldığımda saatin 05.45 olduğunu gördüm normalde olsa asla bu kadar erken kalkamazdım. Ama korkum, bedenimi tetiklemişti.
Yorganımı üzerimden sıyırarak ayaklarımı yere bastım. Çıplak ayaklarım soğuk parkeye değdiğinde odanın soğukluğu içimi ürpertmişti. Yavaşça cam kenarındaki koltuğuma doğru ilerledim ve bedenimi koltuğa bıraktıktan sonra bacaklarımı kendime çekip etrafına kollarımı doladım. Yağmur damlaları cama çarpıyor ardından birer birer aşağıya süzülüyorlardı.
Hayatımda büyük bir boşluk varmış gibi hissediyordum, anlam veremediğim bir sızı vardı kalbimde. Her şey yolunda gibi görünse de ruhumun aradığı bir şeyler vardı sanki ve ben onları bir türlü bulamıyordum. Ankara'yı hiçbir zaman tam anlamıyla sevememiştim, kendimi oraya ait hissedemiyordum. Arkadaş konusunda ise lisede bir iki kişiyle samimi sayılırdım ama tercih dönemi, üniversite derken herkes birbirinden uzaklaşmıştı. Gerçi hep böyle olmaz mıydı zaten? Hayatın koşuşturmasında herkes başka bir yana savrulur, herkes kendi derdine düşerdi. En yakınım dedikleriniz bir anda en uzağınız olur, dost dedikleriniz ise düşmanınız olurdu..
Ama buraya geldiğimizden beri kendimi daha iyi hissediyordum. Olmam gereken yerde gibiydim. Asya ile iyi anlaşmıştık. Çevreyi de oldukça sevmiştim, üstelik istediğim bölümü okumak bana zevk veriyordu.
Yaklaşık yarım saat daha camdan yağan yağmuru izledikten sonra oturduğum yerden kalktım. Ayaklarım aynı pozisyonda durmaktan uyuşmuştu. Sıcak bir duşa girsem kendimi çok daha iyi hissedecektim. Üzerimdekileri çıkartıp yatağın üzerine fırlattıktan sonra banyonun kapısını açıp içeri girdim. Sıcak suyun bedenimi rahatlatmasına izin verdim.
Duştan çıktığımda buhar olmuş aynayı elimle silerek aynadaki yansımamdan kendimi inceledim. Göz altlarım hafif morarmış, uykusuzluğumu hatırlatıyorlardı. Telefonumun melodisi kulağımı doldurduğunda banyodan çıkıp yatağımın etrafından dolanarak telefonuma uzandım. Arayana baktığımda Asya olduğunu gördüm ve aramayı cevaplayarak telefonu kulağıma yasladım.
''Günaydın, umarım uyanmışsındır. Bu saatte arıyorum ama.'' Konuşmama fırsat vermeden hızla konuştuğunda afallasam da belli etmedim. Sesinin tonunda bir gariplik vardı.
''Uyanalı oluyor epey, pek uyuyamadım.''
''Bir sorun mu var?''
Düşünceli tavrına gülümsedim. Asya'nın gerçekten de iyi bir kalbi vardı.
''Yok hayır, sadece biraz uyku tutmadı.''
''Anladım. Şey... işin yoksa eğer size gelebilir miyim?''
Ses tonunun bir garip olması ve saat bu kadar erken olmasına rağmen buraya gelmek istemesi içime endişe tohumları serpiştirdi. Bir şey olmuş gibiydi.
''Elbette gelebilirsin. Bir şey mi oldu?''
''Gelince konuşalım.''
Onu onayladığımda telefonu kapattık sesi gerçekten üzgün geliyordu. Kesinlikle bir şey olmuş olmalıydı. Telefonumu yatağa gelişigüzel attıktan sonra dolabımdan siyah bir tayt ve beyaz boğazlı kazağımı çıkarttım. Saçımı da kuruttuktan sonra odamdan tam çıkmıştım ki zil sesi tüm evi doldurdu. Hızlıca merdivenlerden inerek kapıya ulaştım. Kapıyı açtığımda dudaklarım gördüğüm surat ile şaşkınlıkla aralandı, daha önce hiç görmediğim bir Asya ile karşılaşmıştım. Yüzü çok solgun görünüyordu, göz altları çökmüş ve her zaman dudaklarında olan gülümsemesinden eser yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYENDE
Teen Fiction''Filmin sonu nasıl bitiyor, söyler misin? Yani iyi mi kötü mü?'' O güzel öpülesi dudaklarıyla minik bir tebessüm armağan etti kalbime. Kalbim bu armağanı kabul edercesine hızlandı. ''Neden soruyorsun?'' ''Çünkü eğer kötü biterse izlemeyeceğim. Köt...