Multimedia: Saye Ertekin
"Sen burnunu kırmışsın, erkek arkadaşın da adamın kaşını patlatmış?" Yaklaşık yarım saattir oturduğum karakolun rahatsız sandalyesinde kıpırdanarak gözlerimi masanın karşısında ciddi bir surat ifadesiyle oturan polis memuruna çevirdim. Yine mi şu 'erkek arkadaş' mevzusuydu, aklıma tatildeki doktor geldiğinde çatık kaşlarım daha da çatılmıştı. Tek isteğim bir an önce buradan çıkıp eve gitmekti.
"Erkek arkadaşım değil." Polis memuru bana inanmaz gözlerle baktığında dediğim şeyin ne kadar anlamsız olduğunu düşünmüştüm. Adamın burnunu kırmamdan söz ediyordu ama ben ne diyordum? Bu düşüncemi Barın destekler gibi "Sorunumuz bu mu yani, Saye?" dediğinde oflayarak arkama yaslandım.
"Adam beni sokaklarca kovaladı, üstelik ortada hiçbir sebep yokken. Yakalamak için uzandığı sırada kendimi korumak için o an istem dışı yaptığım bir hareketti." Öfkeyle soludum.
"Benim gayet de istemli yaptığım hareketlerdi, nefes alabildiğine dua etsin o şerefsiz!" Barın, dişlerinin arasından öfkeyle konuştuğunda adam önce bana ardından Barın'a bakıp kaşlarını daha da çatarak derin bir nefes aldı. Barın, adamı bayıltana kadar dövmüştü, onu daha önce hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Ben araya girmesem adamı öldürene kadar bile dövebilirdi, böyle bir şeyin olması düşüncesiyle bedenim kasıldığında sertçe yutkundum. Bakışlarım, parmak boğumlarındaki kızarıklıklara kaydı. Attığı yumrukların etkisiyle derisi sıyrılmış ve kanamışlardı. Krem sürmesi gerekiyordu yoksa mikrop kapabilirdi.
Odanın kapısı tıklatılıp açıldığında içeriye giren bir başka bir polis memuruna baktım. "Amirim." dediğinde masanın karşısındaki adam ellerini masanın üzerinde birleştirerek dinlediğini belirten bir işaret yaptı.
"Amirim, adam akıl hastanesinden kaçmış, zaten aranıyormuş. Şu anda kaldığı hastaneye geri götürülüyor." Adamın söyledikleriyle şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.
"Bu durumda biz çıkabilir miyiz artık?" Barın, bıkkın bir ses tonuyla konuştuğunda adam önündeki kağıtları bize uzatarak konuştu. "İfadelerinizi imzalayıp çıkabilirsiniz." Rahatlayarak nefes verdiğimde kağıda uzanarak ifademin altına hızla imzamı attım. Barın'ın da imzasını atmasının ardından koridora çıktığımızda bedenimden hafif bir titreme geçmiş, ürpermiştim.
İlerlemeye başladığım sırada omuzlarımda hissettiğim ağırlıkla adımlarımı yavaşlatıp arkama doğru döndüm. Barın, üşüdüğümü anlamış gibi üzerindeki ceketi çıkartarak omuzlarıma bıraktığında ceketin içinde kalan saçlarımı çıkartmaya çalışıyordu. Bunu yaparken yüzü çok önemli bir iş yapıyormuşçasına bir ciddiyetle bürünmüştü saçlarımı tutarken bile son derece dikkatli davranıyordu. Hissettiğim yoğun şefkat duygusu kalbimi sardığında beni ısıtanın omuzlarımdaki ceketin mi yoksa Barın'ın şefkati mi olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim onun bana olan bakışları içimde hiç bilmediğim hisleri uyandırıyordu.
"Ben o adamı bir elime geçireyim var ya onu Gece'ye yem diye vereceğim, adi pislik!" Asya'nın sesini duyduğumda Barın'la aynı anda birbirimize bakıp gülümsemiştik. Asya, çoktan ortalığı ayağa kaldırmıştı anlaşılan. Şimdiye kadar nasıl bulunduğumuz odaya dalmamıştı, şaşırıyordum doğrusu. Onu dizginleyen tek şey karakolda olmamız olmalıydı.
"Vah vah, gitti kankalarım bu genç yaşlarında mapushanelere mi düşeceklerdi!?" İlker, dizlerine vura vura ağıt yakarken Barın ile yan yana koridorda öylece dikilmiş, hayretle onların bu hallerini izliyorduk. Asya panik halde oradan oraya yürüyor, İlker dizlerine vurarak ağıtlar yakıyor, Atalay ise garibim kime bakacağını şaşırmış vaziyette bir Asya'ya bir İlker'e bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYENDE
Teen Fiction''Filmin sonu nasıl bitiyor, söyler misin? Yani iyi mi kötü mü?'' O güzel öpülesi dudaklarıyla minik bir tebessüm armağan etti kalbime. Kalbim bu armağanı kabul edercesine hızlandı. ''Neden soruyorsun?'' ''Çünkü eğer kötü biterse izlemeyeceğim. Köt...