0.3

142 10 14
                                    

"Sana sakince bir şey sormalıyım Hyunjin. Lafı dolandırmadan cevap ver."

Gece geç yatıp sabah erken kalkmaktan ağrıyan başım için parmaklarımı şakaklarıma bastırıp ovarken sabahın güneşi parmağının ucuyla tutmadığı gökyüzünde yarı kapalı gözlerimi gezdiriyordum. Okula geç kaldığımdan vücudumu tellerle çevrilmiş gibi boğan stres, adımlarımı hızlandırmama yardımcı olurken zaten sınırda olan devamsızlık hakkımla daha ne kadar hayatta kalabileceğimi düşünüyordum. Babamın beni bırakmayacağına emin olsam da sınıfta kalırsam annem beni evden atabilirdi.

"Dinliyorum Rose." Diyen Hyunjin cümlesinin ardından esnerken bilinçsizce ağzımın açıldığını hissedip elimle kapamıştım. Gerçekten bir yatak ve battaniyeye ihtiyacım vardı.

"Benim devamsızlığım sınırdayken senin nasıl hala devamsızlık hakkın olur? Aynı anlarda okuldan kaçtık. Yok yazılacaksak beraber yazılmalıydık ama sen beni satmışsın." Dedim ve son anda gördüğüm duvar ile aniden adımlarımı durdurup dalgınlıkla düz gittiğim yoldan sağa sapıp derin bir nefes aldım.

Gözüm kapalı yürüdüğüm yarı yolda şans eseri hayatta kaldığımdan daha yürüyeceğim çok yol olmadığını görüp kalan birkaç sokağı nasıl yürüyeceğimin derdine düşmüştüm çünkü yorulduğum yerde Hyunjin'in sırtına kendini atan ben, omuzlarım düşmüş şekilde yürümeye devam ettim.

"Kendiminkileri hallederken seninkiler aklımdan çıkmış olmalı Rose. Tüm devamsızlık haklarımı sana vereceğim söz."

Bir süre bekleyince kapattığını sanmıştım.

"Bir saniye nefes nefese gibisin, bugün de mi okula geç kaldın? Zaten yarım günün varken mi?" Deyince sakin bir şekilde parmaklarımın arasında döndürüp kulağımdan indirdiğim telefonu kapatıp gülen yüzümün ardına gizlenmiş tüm küfürleri, beynimin içinde sıkıcı bir tekerleme yaptıktan sonra bakışlarımı ileri çevirmiştim.

Hyunjin, iflah olmaz bir mal olsa da gerçekten olur olmaz her şeyi unutabildiğini bildiğimden benim kim olduğumu unutmadığı anlar için teşekkür ediyor, çok da üzerine gitmiyordum.

Az ileride mavi sırt çantasından zar zor bir şey çıkarttıktan sonra adımlarını durdurup ön perçemleri hafifçe havaya kalkmış şekilde dağılmış sarı saçlarının üzerine sağlam olan eliyle kahverengi bir bere takmaya çalışan Mark'ı görünce birkaç saniye eve geri dönmeyi düşünmüştüm ama yürüdüğüm onca yolun nasıl da boşa geçeceğini fark edince aklıma gelen tüm olumsuz fikirleri dilimin altına kilitledim.

Onu hastaneden döndükten sonra, hafta sonu boyunca görmemiştim ama bunun benim evden çıkmamamda bir etkisi olacağını sanıyordum. Gerçekten hastanede doğru düzgün uyuyamamanın acısını 2 gün uyuyarak geçirdiğimi bir doktor görse Mark yerine beni gözetim altında tutardı.

"Hey Mark Lee!"

Adım sesimi duyduğum sokakta sesim, sağır olsa duyacak şekilde yankılanırken yüzümü buruşturup dudaklarımı birbirine bastırdım ve okula giderken en azından vakit geçirebileceğim biri olduğundan olsa gerek açılan uykumla koşar adım Mark'ın anlamaz bakışlarıyla süzdüğü yüzümü biraz daha iyi görsün diye yaklaştırdım.

Utanmak benim kendi edebiyatımda var mıydı bilmiyordum ama şuan öylece sırıtan suratım aynada görsem tüküreceğim haldeydi muhtemelen fakat aldırmadım.

"Merhaba Rose."

Soğuk duyguların arasından sızan sesi ona hafif yaklaşmış yüzümü anında geri çekmeme sebep olurken Mark'ın karşısına çıkmasaydım daha iyi olacakmış gibi hissettirmişti. Oysa yanıma arkadaş bulmak beni sevindirmişti.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin