2.0

44 7 0
                                    


One Ok Rock - Wherever you are (Türkçe çeviri)


"Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin." Diyen sese aldırmayarak tekrardan arama yapmak için rehberden abisinin isminin üzerine tıklayarak telefonu kulağına götürdü. Odasının havası ciğerlerine yeterli gelmediği için kapısı açık balkona çıkıp kollarını balkon demirlerine yasladı ve hüzünlü gözleriyle gökyüzünün açık mavi rengini okşamaya başladı.

Uzaktan gelen ayakkabının asfalta çarpma sesini duyduğunda meşgul çalan telefonu kulağından indirip telefonu içerideki yatağına doğru fırlatıp iyice yaklaşmış olan ayakkabı sesine karışan kahkaha sesleri yüzünden tüm dikkatini aşağıdaki hareketliliğe vermişti.

Abisi hiçbir zaman telefonlarını açmıyordu, annesi çoğu zaman kısa kesiyordu, babası da bir defalığına mahsus istediği bir şey olup olmadığını sormuştu o kadar. Buna kırılmanın anlamsız olduğunu bilse de onların sevgisine ihtiyaç duyduğunu hissediyor, her seferinde kendini kendinden tiksinirken buluyordu. Bir çöptü, üstelik bu çöp haliyle birisi ona başını sokacak bir ev vermişti.

Geçen tanıştığı kız, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle koştururken bir anda yere doğru düşünce Mark refleks olarak hafifçe balkondan sarkıp tutmak istediğini belli edercesine elleriyle havayı avuçlamıştı. Tam o sırada kafasını çimenlere yaslayan kızın gözleri gözlerine denk geldiğinde kocaman açtığı gözleri saplanıp kalmış gibi sadece oraya bakıyordu. Hemen pes edeceğini düşündüğünden bakmaya devam etse de kızın arkadaşları yanlarına gelene kadar öyle birbirlerine bakmaya devam ettikten sonra sonunda kız bakışlarını çekti, Mark da hızlıca içeri girmişti.

Kaç gün geçti diye düşündü Mark Lee. Hayır saatler yeni geçmişken akşamına büyükannesinin zoruyla mahalle çocuklarının arasına katılmış, o boş bina içerisinde otururken tekrardan Rose ile karşılaşmıştı. Rose ile sadece tek bir saniye göz göze gelmişlerdi ki Rose'un sorgulayıcı bakışları Mark'ın bakışlarını tüm oyun boyunca yere tutmasına sebep olmuştu. Sıkıcı gelmişti, tanıdığı tek kişi o kızken böyle sessizce sorgulanması hoşuna gitmemişti. Buraya neden geldiğini bilmiyordu, kimseyle muhabbeti yokken soğuk zeminde oturması sadece midesini üşütmesine yol açacaktı. Kafasını tekrardan kaldırdığında bakışları tekrardan Rose'a denk gelmişti. Bakışlarının mıknatısı haline gelmiş gibi sürekli o tarafa baktığını fark ettiğinde bakışlarını çevirecekti ama Rose'un kızarmış yanaklarıyla tatlı olduğunu düşünmeden de edememişti. Tam o anda Rose'un dudaklarına kapanan dudaklarla birazcık şaşırmış olsa da omuz silkerek yaptıkları işin bitmesini beklemişti. Garipti, çünkü Rose'un öpüştüğü kişiden hoşlandığını falan düşünmüştü fakat Rose'un oyun boyunca oynamayan mimikleri tam tersini söylüyor gibiydi. Oyuna biraz daha devam ettikten sonra büyükannesini fazla telaşlandırmak istemediği için özür dileyerek kalkarken Rose'un da ayaklandığını hissetmişti. Aldırmayarak binadan dışarı çıktığında arkasında hissettiği bedeni beklemeden yürümeye devam etti. Rose'un kustu kusacak gibi duran yüz ifadesi kendisiyle dalga geçtiğini düşünmesine yol açmıştı. Kimse kimseyi öpmesi için zorlamamıştı, şimdi neden bir anda böyle davranıyordu? Üstelik geçen arkadaşlık teklifini reddetmesine rağmen neden onunla beraber yürüyordu, anlamıyordu. Yine de birisiyle beraber eve dönmek o kadar da kötü hissettirmemişti, sanki abisiyle eve yürüyordu. Eve geldikleri zaman da hoşça kal deyip dememek arasında kalmış, sonunda tekrardan Rose'un yüzüne bakınca ağzının içini dişlediğine tanık olduktan sonra parmağını bilinçsizce Rose'un dudağına dokundurmuştu. Yine o bilindik şaşkınlık göz kenarlarına tutunsa da tutunan ellerden çabucak kurtulup asıl şaşkınlığı yaşayan karşısındaki kişiye bakarak hafifçe gülümsedi. Garip bir şekilde yavaş yavaş bu kızın arkadaşı olduğunu hissediyordu.

O günden sonra Mark, Rose ile dedesinin cenazesine kadar görüşmemişti. Başsağlığına gelenlerin arasında bembeyaz kesilmiş put bedeniyle oturan büyükannesine bakmaya tahammül edemediğinden tam açık kapıdan dışarı çıkacaktı ki Rose ve onun ailesiyle karşı karşıya geldiği için geçişini engellemişlerdi. Mark, bıkkın suratıyla Rose'a baktıktan sonra geçmek için izin almış, Rose'un bir şey söylemek için açtığı ağzından kaçar gibi hızlıca aradan koşarak uzaklaşmıştı. Fakat peşini bırakmayan Rose, adını çağırırken peşinden gelmeye devam ettiğinde içinde hissettiği acizlikten dolayı tüm sinirini Rose'dan çıkarmak istedi. O an çığlık atmak istiyordu, bu olaylara rağmen büyükannesini tek bir telefon görüşmesiyle geçiştiren babasına bir yumruk çakmak istiyordu aslında ama şimdi Rose vardı, her zaman en olmadık zamanlarda peşine takılıyordu.

Tam arkasına dönüp Rose'a kızmaya hazırlanmak için adımlarını durdurmuştu ki fren sesiyle boynunu sertçe geriye doğru çevirerek arabanın önünde şaşkınlıktan donakalmış ifadesiyle duran Rose'u gördü. Arabayla aralarında milim aralık varken Rose'un bacakları, arabanın kaportasına değiyordu ve olabildiğine titriyordu. Mark, Rose'un yanına koşturup onu nazikçe arabanın önünden çekerken başını pencereden çıkarmış Rose'a bağırmaya başlamış adamdan kısaca özür dileyip zangır zangır titreyen bedeni kenardaki kaldırıma oturtmuştu.

Tüm gününü dili tutulmuş Rose'u rahatlatmak için harcamış, ikisi de gece saat 12'yi vurduğunda evlerine dönmüşlerdi. Mark Lee, Rose'u bir arkadaş olarak düşünmenin mantıksızlığını fark etmişti, o gece. Sakinleştirilmeye ihtiyacı olan oyken işleri bir anda tersine çeviren Rose yüzünden gün boyunca şaka yapmaktan ağzı ağrımış, o tekrardan konuşmaya başlayana kadar hiç susmamıştı. Aslında tüm gün zihnini boşaltmasına, kendisini, kendi hayatını düşünmesine dolaylı yoldan izin vermediği için bela paratoneri gibi olan üst komşusuna teşekkür etmesi gerektiğini fark etti. Kalbi sabahki kadar çok acımıyordu.

Ondan sonra Rose'u çok sık görmemeye başladı. Rose da Mark ile iletişim kurmaya çalışmayı kesmişti. Daha doğrusu zaten aralarında olmayan o iletişim veda etmeden yok olmuş, buharlaşmış, havaya dağılmıştı. Sanki aralarında birbirlerini rahatsız etmeyeceklerini belirten gizli bir antlaşma yapmışlardı. Okulda birbirlerini tanımıyormuş gibi davranmaya devam ederken apartmanda karşılaştıkları zaman kuru bir merhabadan ileri gitmeyen muhabbetleri Mark'ı her seferinde hayal kırıklığına uğratıyordu. "Belki de teklifimi reddederek arkadaş olmak istemiyorum dediğinde oldukça ciddiydi." Diye düşünse de bir süre sonra akışına bırakmayı seçip Rose hakkında düşünmeyi kesmişti. 

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin